10 Eylül 2014 Çarşamba

3. Türk Gençliğinin Sosyo-Ekonomik Tasnifi, Sorunları ve Çözüm Önerileri

Öncelikle ülkeyi yönetenler mevcut gençlik profilini çıkartıp buna göre nasıl politika yürütülmesi 
gerektiğini belirlemelidirler. Gençliğin mevcut donanımı, fiziksel ve zihinsel alt yapısı, ilgi 
alanları, eğitim durumları, toplum içindeki statüleri devlet tarafından geniş bir çalışmayla ortaya 
konulmalıdır. Çıkan sonuçlar neticesinde gençliğin öncelikle sorunlarını giderici önlemler alınmalı
ve akabinde milli ülküler doğrultusunda topyekûn bir eğitime tabi tutulmalıdırlar.
Ülkemizde, 2000 yılı nüfus sayımına göre 15–24 yaş gurubunda 13.339.085 kişi bulunmaktadır. 
Yapılan istatistiklere göre 2007 yılı itibariyle bu sayının 14 milyon sınırına yaklaştığı görülmektedir. 
Bununla beraber ülke nüfusunun yaklaşık yarısı 25 yaş sınırının altındadır. Buradan anlaşılmaktadır 
ki Türk Milletinin geleceği ve umudu tamamen gençlerdir. Türk Gençliği, Türk Milleti ve onu 
hükümet edenler tarafından ihmal edilemeyecek, ihmal edilmemesi gereken bir güçtür.
Bugün 14 milyona yaklaşan 15–24 yaş aralığındaki Türk Gençliği tek tip bir gençlik değildir. Fiziksel 
ve ruhsal yapıları, aldıkları eğitim ve donanımlarıyla birbirlerinden farklıdırlar. Bu ölçülerde Türk 
Gençliğini belirli kategoriler çerçevesinde değerlendirmek ve o ölçüde gençlik politikası yürütmek 
faydalı olacaktır. Bugün Türk Gençliğini;
Ø Ortaöğretim Gençliği
Ø Üniversite Gençliği
Ø Çalışan Gençlik
Ø Çalışmayan Gençlik
Ø Özürlü Gençlik
Ø Yurt dışındaki Gençlik
şeklinde genel bir kategoride değerlendirmek uygun olacaktır.
Ortaöğretim gençliği gerek kişiliğini oturtma gerekse akademik geleceğini belirleme döneminde 
olduğu için üzerinde hassas bir şekilde durulması gerekmektedir. Genellikle 15-18 yaş gurubu 
arasında bulunan orta öğretim gençliği, ilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda yetiştirilmelidir. 
Orta öğretim gençliği üzerinde birebir ve kapsamlı rehberlik çalışmaları yapılmalı, gençlerin ilgi 
ve becerileri belirlenmelidir. Esasında bu rehberlik çalışmaları daha düşük yaşlarda yapılmaya 
başlanmalı ve lise döneminde kesin yönlendirme oluşturulmalıdır. Özellikle teknik eğitime önem 
verilmeli ve bu konuda yetenekli gençler teknik ve mesleki eğitim veren liselerde eğitim ve 
öğretime tabi tutulmalıdırlar. Bunun için de ilk olarak teknik ve mesleki eğitim veren liselerin 
içeriği düzenlenmelidir. Teknik ve mesleki eğitim veren liseler derslerinde başarısız gençlerin 
meslek edinme umuduyla akın ettikleri okullar olma özelliğinde kurtarılmalıdır.
Ortaöğretim gençliğinin günümüzde en önemli sorunlarının başında üniversite sınavları 
gelmektedir. Gençler üniversiteyi kazanmanın olmazsa olmaz olduğu düşüncesine bürünmüşlerdir. 
Üniversite okumak adeta geleceğin teminat altına alınması olarak düşünülmekte ve gençler bu 
sebeple kendilerini her şeyden soyutlayarak sınavlara hazırlanmaktadırlar. Böylece zihinsel ve 
bedensel olarak yıpranmış bir gençlik karşımıza çıkmaktadır. Gençler bu düşünceden arındırılarak 
kendilerinin faydalı olabilecekleri alanlara yönlendirilmelidirler. Çıraklık eğitim merkezleri 
yaygınlaştırılmalı ve gençlere buralardan maksimum faydalanma imkânı sağlanmalıdır.
Ülkemizde maalesef maddi imkânsızlar nedeniyle okuyamayan gençlerin varlığı söz konusudur. 
İlköğretimin ardından ilgi ve becerisi olduğu halde ekonomik yetersizliği bulunan gençlerin bütün 
eğitim masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Böylece gençlerin hayatlarını kazanmaları için 
istenmeyen davranışlara yönelmesi de engellenmiş olacaktır. Fakat bu devlet desteği cüzi miktarlarda 
kalmamalı gençlerin sağlıklı bir eğitim almaları için yeterli olabilecek düzeye çıkarılmalıdır.
Ortaöğretimden mezun olan öğrencilerin bir kısmı eğitim ve öğretimlerine üniversitelerde devam 
etmektedirler. Üniversitede okuyan gençler ise genellikle 18–24 yaş aralığındadır. Son yıllarda 
ülkemizde üniversite gençliği ne yazık ki sahip olduğu vizyon ve misyonun farkında olmadan 
hayatına devam etmektedir. Çoğu üniversite genci bir şekilde okulu bitirip iş sahibi olmak suretiyle 
kendince rahat bir hayat yaşama arayışındadır. Üniversite hayatı boyunca akademik olarak kendini
geliştirme, şahsına, milletine ve devletine faydalı olabilme düşüncesinde değildir. Bu sorunun 
temelinde asıl yatan sebep ise özellikle 1980 sonrası uygulanan üniversite politikalarıdır. Bu 
politikalar neticesinde üniversite gençliği sadece kendini düşünen bir düşünce zinciri oluşturmuştur. 
Bu sistemde üniversite gençliğine salt akademik eğitim verilmeye çalışılmış, gençlerin sosyal 
toplum içerisindeki yeri ihmal edilerek manevi eğitimden yoksun bırakılmıştır. Üniversite gençliği 
neredeyse yakın tarihini dahi hatırlayamaz hale gelmiş, milli kültüründen habersiz yaşamaya 
başlamıştır. Küresel düzenin de etkisiyle üniversite gençliği içinden çıkılmaz bir manevi boşluğa 
itilmek üzeredir.
Üniversite gençliğinin içinde bulunduğu sorunların esas olarak temelinde ekonomik sıkıntılar 
bulunmaktadır. Üniversitede okuyan gençlerin çoğunluğu ailesinden uzakta başka bir şehirde 
bulunmaktadır. Dolayısıyla eğitim masraflarının yanında barınma, giyinme ve beslenme gibi 
temel ihtiyaçlar noktasında ekstra harcamalar ortaya çıkmaktadır. Devletin bu konudaki desteğinin 
sınırlı düzeyde olması, maddi yetersizliği olan gençler üzerinde fiziksel ve ruhsal sorunlar 
oluşturmaktadır.
Tarihi tecrübelerden hareketle diyebiliriz ki; üniversite gençliği Türk Milletine önder olabilecek, 
toplum hayatını etkileyebilecek bir özelliğe sahiptir. Fakat günümüzde durum bu çizgiden 
uzaklaşmıştır. Üniversite gençliği bir anaforun içinde sürüklenmektedir. Bu sebeple acilen 
devletin üniversite politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Üniversite gençliği eğitim 
hayatını sıkıntısız ve sağlıklı bir şekilde devam ettirebilecek maddi imkânlara kavuşturulmalıdır. 
Bu konuda devlet direkt destek verebileceği gibi hayırsever kişilerle üniversite gençliğini bir 
havuzda buluşturmalı ve bunu bir sisteme oturtmalıdır. Üniversitelerin eğitim programları 
da gözden geçirilmeli ve bilimsel niteliği arttırılmalıdır. “Beyin Göçü”nün önüne geçilmeli ve 
üniversite gençliği aldığı eğitimi milli menfaatler doğrultusunda kullanabilecek bir anlayışa 
kavuşturulmalıdır. 
Üniversitelerde eğitimin maddi unsurlarının yanında manevi yönüne de ağırlık verilmelidir. 
Gençler milli ve manevi değerlerinin farkında ve bu değerleri yaşar hale getirilmelidir. Gençler 
yabancı kültür ve yaşayışların etkisinden kurtarılmalı, kendi tarihimizden ve milli kültürümüzün 
zenginliğinden haberdar olabilecek manevi eğitime tabi tutulmalıdır.
Ülkemizin sahip olduğu gençlik potansiyelinin bir bölüme de iş hayatında aktif haldedir. İş 
hayatındaki gençler ilköğretim veya ortaöğretim eğitimlerinin ardından iş hayatına atılmışlardır. 
Bazıları ise hiç okul yüzü görmeden iş hayatının içerisine atılmıştır. Yani çalışan gençliğimizin 
büyük bir bölümünün eğitim düzeyi düşük seviyededir. Ülkemizin şartları gereği gençlerimizin bir 
bölümü maddi kazanım sağlamak amacıyla iş hayatına atılmışlardır.
Çalışan gençlerimiz iş stresi, maaş düşüklüğü, sosyal güvenceyle ilgili yetersizlikler gibi sıkıntılarla 
uğraşmakta ve sosyal konularda zayıf kalmaktadırlar. Çalışan gençlerimizin de çoğunluğu milli 
kültür, milli tarih ve Türk Gençliğinin etki gücünden habersiz bulunmaktadır.
Çalışan gençlerle alakalı olarak öncelikle eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Gençlerin eğitim 
eksiklerini kapatmaları için uygulanacak bir programla gençler hafta sonu veya akşam okullarına 
yönlendirilmelidir. Bununla beraber çalışan gençlerin sahip oldukları iş koluyla ilgili mesleki 
gelişim eğitimleri verilmeli ve ilerleyen dönemlerde bu gençlerden daha fazla verim alınmalıdır. 
Çalışan gençler geniş sosyal güvencelere sahip olmalı ve psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkları 
devletin sağladığı imkânlarla tedavi edilmelidir.
Ülkemizdeki gençlerin maalesef bir bölümü de ne okula gitmekte ne de çalışmaktadır. Bu gençler 
hiçbir meşguliyet sahibi değildirler. Türk Gençliği içerisinde bugün ve gelecek adına başat kaygıyı 
bu gençler oluşturmaktadır. Bedenlerini ve beyinlerini bir iş üzerinde yoğunlaştıramayan bu 
gençler gün geçtikçe istenmeyen davranışlara yönelmektedirler. Kötü alışkanlıklar edinme oranı 
bu gençlerde diğerlerine göre daha fazladır. Bu durumun sebep olduğu fiziksel ve ruhsal tahribat 
başta bu gençler olmak üzere toplumun tüm kesimlerini derinden etkilemektedir. Bu gençler bir
an evvel devletin ve toplumun yönlendirmesiyle eğitime veya iş hayatına yönlendirilmelidirler. 
Devlet bu gençlere eğitim imkânları ve yeni iş sahaları oluşturmalıdır. Bu gençler içerisinde kötü 
alışkanlıklara sahip olanlar da hızlı bir şekilde tedavi edilmelidir.
Toplumumuzda belki de en az isimleri zikredilenler özürlü insanlardır. Türk gençliği içerisinde 
de sayısı azımsanamayacak derecede özürlü genç vardır. Bugün yaklaşık 15–24 yaş gurubu 
içerisinde üç yüz bine yakın özürlü genç bulunmaktadır. Özürlü gençlerin neredeyse tamamına 
yakını toplumdan soyutlanmış durumdadırlar. Az sayıda özürlü genç eğitim veya iş hayatında 
aktif haldedir. Özürlü gençlerin büyük bölümü evlerine ve iyileştirme merkezlerine kapanmış 
durumdadırlar. Yine maalesef özürlü gençlerin büyük bölümü iyileştirme imkânlarına da sahip 
değildirler.
Bu gençler üzerinde sağlıklı bir rehberlik çalışması yapılmalı ve özürleri belirlenerek bu özürler 
doğrultusunda gelişimleri sağlanmalı ve toplum hayatına kazandırılmalıdırlar. Ülkemizde mevcut 
bulunan özürlü okullarının sayısı ve eğitim kadroları arttırılmalı, sosyal imkânları genişletilmelidir. 
Özürlü gençler belirli bir eğitim seviyesine ulaştıkları andan itibaren de kendilerine sağlanan iş 
kollarına yönlendirilmeli ve toplumdan kopmaları engellenmelidir.
Türk Gençliğinin bir bölümü de yurt dışında hayatlarına devam etmektedir. Gerek ailelerinin 
göçüyle gerekse eğitim amacıyla yurt dışında bulunan bu gençler de Türk Milletinin geleceği adına 
önem taşımaktadırlar. Devletimizin yurt dışındaki gençlere yönelik yeni politikalar da üretmesi 
gerekmektedir. Devlet, bu geçliğimizin milli kültür ve benliğini kavrayarak, içinde bulundukları 
topluma uyum sağlamalarını amaçlayan bir politika takip etmelidir. Yurt dışındaki gençliğimizin 
eğitim problemleri çok önemlidir. Okul öncesi eğitimin Türk dil ve kültürüne göre düzenlenmesi, 
hizmet veren kurumlarda Türk uzman ve personelinin bulundurulması üzerinde önemle durulmalıdır. 
Türk çocuklarının okul öncesi eğitimi kiliselerin etkisinden kurtarılmalıdır. Türk çocuklarının 
eğitimi, yerli çocuklarla aynı sınıflarda Türk kültürü dikkate alınarak yapılmalıdır. İlgili ülkelerle 
işbirliği yapılarak, eğitim ve diğer hizmetlerden yararlanmada fırsat eşitliği sağlanmalıdır. 
Türkçe, Türk kültürü, din kültürü ve ahlak bilgisi derleri zorunlu hale getirilerek ders saatlerinin 
arttırılmasına çalışılmalıdır. Yurt dışında her seviyede özel Türk okullarının açılması için girişimde 
bulunulmalıdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder