Darbe ile birlikte devlet yönetimine el konulmuş, yasama ve yürütme yetkilerinin MGK tarafından
kullanılacağı açıklanmış, kısa zamanda bakanlar kurulu kurularak yürütme yetkisinin bu kurula
bırakılacağı, her kademedeki siyasî faaliyet durdurulmuş, parti başkanlarının can güvenliğini
sağlamak amacı ile TSK’nin koruma ve gözetiminde belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlar,
parlâmento ve hükûmet feshedilmiştir.
13 Eylül 1980 tarihinde Bülent Ecevit ile Süleyman Demirel Gelibolu Hamzakoy’da, Necmettin
Erbakan ise İzmir Uzunada’da gözetime alındılar. Bundan sonra AP’den 7, CHP’den 25, MHP’den
11, MSP’den 5 kişi de gözetime. MHP lideri Alparslan Türkeş ise müdahalenin üçüncü günü teslim
olmuş ve Uzunada’ya gönderilmiştir.
27 Ekim 1980 tarih ve 2323 sayılı kanunla faaliyetleri durdurulan siyasî partiler, 16 Ekim 1981
tarih ve 2533 sayılı Siyasî Partilerin Feshine Dair Kanun ile tümden feshedildi ve partilerin para
dâhil taşınır veya taşınmaz bütün mal varlıkları hazineye devredildi. Aynı yasa ile 13 Temmuz
1965 tarihli SPK’de yürürlükten kaldırıldı.
MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası 5 yıl, 11 ay, 8 gün sürmüş, 333 duruşmaya sahne olmuş ve
7 Nisan 1987’de neticelenmiştir. Ankara 1 Numaralı Askerî Mahkemesinde görülen 392 sanıklı
davada MHP lideri Alpaslan Türkeş’e 11 yıl, 1 ay, 10 gün hapis cezası verilmiştir. Partinin genel
idare kurulu üyelerinin tamamı beraat ederken 5 sanık hakkında idam cezası verilmiştir. 150
sanığın beraat ettiği davada 9 sanık hakkında müebbet hapis, 219 sanık hakkında 6 yıl ilâ 36 yıl
arasında değişen hapis ve 6 sanık hakkında da görevsizlik kararı verilmiştir. 3 sanık hakkındaki
dava düşerken, 2 sanık da yargılama sırasında vefat etmiştir.
Yargılama süresi içinde kalbinden rahatsızlanan Alparslan Türkeş 29 Mayıs 1983’te Askerî Mevkii
Hastanesine kaldırılmıştır. 4 yıl, 5 ay, 28 gün tutuklu kalan MHP lideri tutuklu kaldığı süre göz
önünde bulundurularak bir gün hapis cezasından sonra tahliye edilmiştir.
Aslında iddianamenin temel hareket noktası, MHP’de tecessüm eden Türk milliyetçiliği fikriyatını,
faşizmin ve nasyonal sosyalizmin bir türevi gibi değerlendirme anlayışıydı. Bu hususa işaret
eden Türkeş, “Devlet ve millet adına görev ifa eden bir makamda bulunan kişilerin milliyetçilik
fikrini suçlamaları millî birliği sabote edilmek istenen bu ülkenin geleceğinde tahripkâr neticeler
doğuracaktır.” değerlendirmesini yapmıştır.
Ayrıca Alparslan Türkeş 12 Eylül’le ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır; “12 Eylül Hareketi’nin
yapılmasına lüzum yoktu, ülkenin her yerinde sıkıyönetim ilân edilmişti. Bu şartlar altında
sıkıyönetim müesseseleri hakkıyla görevini yapsaydı, terör kısa zamanda çözümlenirdi.
12 Eylül Hareketi’nin vatana, devlete kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Türk devletinin temel felsefesi
olan milliyetçiliği ezmiş, milliyetçileri lekeli ve suçlu insanlar olarak göstermiş ve Türk milletini
yaşatacak düşünce olan Türk milliyetçiliğini korkulup, benimsenmemesi icap eden bir düşünce
olarak insanların zihinlerine yerleştirmeye çalışmıştır.
Ülkücülere duyulan garazkârlık dolayısıyla, onları karalamak için Atatürk milliyetçiliği tabiri
icat edilmiş ve ilme aykırı olan bu deyim Anayasa’ya geçirilmiştir. Oysa Atatürk’ün kendisi bile
konuşmalarında “müfrit milliyetperveriz” demekle hiçbir zaman Atatürk milliyetçiliği diye bir
tabir kullanmamıştır”.
Esasında 12 Eylül mahkemelerinde yapılmak istenen farklı bir milliyetçiliğin kavramlaştırılması
ile MHP’nin temsil ettiği milliyetçilik anlayışının meşruiyet zeminini yok etmektir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder