10 Eylül 2014 Çarşamba

KÖYCÜLÜK

Millî doktrin Dokuz Işık’ın önemli esaslarından birisi de köycülüktür. Türk milletinin bugün hâlâ 
% 65’i köylerde yaşamaktadır. Onun için nüfusumuzun % 65’ini teşkil eden köylünün dertlerini 
süratle çözecek çareler bulmak ve köylümüzün elinden tutarak kalkındırmak, Türk milletinin 
kalkınması için başta gelen bir konudur. Bugün Türkiye’mizde 45 bin civarında köy ve mezralar, 
ufak ufak, çeşitli yerleşme yerleriyle beraber 70 bini aşan yerleşme yeri bulunmaktadır. Bunların 
hepsinin ilgiye ihtiyacı vardır, ihtimama ihtiyacı vardır, bakıma ihtiyacı vardır. Nüfusumuzun % 
65’i köylü olduğuna, köylerde yaşadığına göre, bu, aşağı yukarı 26 milyon insan demektir. Yâni 42 
milyonu aşan nüfusa sahip olan Türkiye’nin 26,5 milyon insanı köylerde, mezralarda yaşamaktadır 
demektir (Burada verilen rakamlar güncelleştirilmemiş olup eserin Alparslan Türkeş tarafından 
kaleme alındığı 1969 yılı itibariyledir).
Bu insanlar bugün % 90 denecek kadar doktorsuz, bakımsız, ışıksız ve birçok ihtiyaçları 
halledilmemiş durumdadırlar. Bunların süratle ellerinden tutularak kalkındırılması, 
teşkilâtlandırılması milletimizin yükselmesi için en başta düşünülecek bir konudur. Böyle olduğu 
hâlde yıllardan beri yurdumuzda ihmal edilmiş olan bu köylü kütlesidir. Köylü vatandaşlarımız 
çok ihmale uğramışlardır. Nüfusun % 65’ini teşkil ettiklerine göre köylülerin öncelikle ele 
alınması. teşkilâtlandırılması, her çeşit donatımla donatılması, her çeşit yardıma mazhar edilerek 
bu kütlenin bir an önce kalkındırılması gerekmektedir. Bu kütleyi kalkındırdığımız nispette diğer 
kesimlerdeki insan topluluklarımızın kalkınması âdeta kendiliğinden gerçekleşecektir denebilir. 
Köylülerimizin kalkındırılması için bunların öncelikle teşkilâtlandırılması gerekmektedir. Türkiye 
nüfusunun medeni ve mesleki iş bölümünden meydana gelen topluluğu altı bölüm hâlinde mütalâa 
ettiğimizi belirtmiştik. Bu altı bölümün en kalabalık ve en önemli kısmını köylü kesimi teşkil 
etmektedir. Köylünün teşkilâtlandırılması, hızlı kalkınması için şarttır. Bu teşkilâtlandırma 
nasıl olacaktır? Bu, köylerimizi tarım kentleri hâlinde gruplaştırarak teşkilâtlandırmak suretiyle 
yapılmalıdır. Tarım kentleri teşkilâtı şöyle kurulmalıdır: Köylerimiz birçok yerlerde birbirine yakın 
olarak bulunmaktadır. Bunları inceleyerek durumlarına uygun biçimde bu köyleri guruplaştırmak 
gerekmektedir.
Birbirlerine yakın bulunan on köyü veya daha ziyade on iki, on dört, on beş köyü veyahut durumlarına 
göre sekiz köyü, yedi köyü, dokuz köyü bir grup hâlinde teşkilâtlandırmak ve bunların durumu 
müsait olanı, daha ziyade merkezî yerde bulunan bir köyü, cazibe merkezi olarak ele almak ve 
burada bütün köyün ilkokul, ortaokul ihtiyacını karşılayacak eğitim merkezlerini açmak, ayrıca 
köylünün modern tarım esaslarına göre tarım yapmasını sağlayacak şekilde onları teşkilâtlandırmak 
ve onlara bilgi vermek üzere bu merkezde tarım uzmanları bulundurmak, yine bu merkezde modern 
tarım aletleri parkı kurmak, gübre depoları, ilâç depoları ve mücadele teşkilâtı, mücadele üniteleri 
meydana getirmek ve bu grubu içinde bulunan köylerin ihtiyacını bu merkezden temin etmek 
gerekmektedir. Ayrıca bu merkezde bir sağlık teşkilâtı bulundurmak, bu sağlık teşkilâtında doktor, 
sağlık memuru, ebe, hasta bakıcı gibi sağlık ekibi kurmak, bulundurmak ve bunlara, altlarına cip 
vs. gibi araçlar da vermek suretiyle köylümüzü teşkil eden insanlarımızı da sağlık bakımından 
yararlandırmak gerekmektedir.
Kırk beş bin köyün her birisine doktor vermeye kalkışsak en azından kırk bin beş bin doktor 
ihtiyacı ile karşılaşırız. Kırk beş bin doktorun devlet bütçesine yükleyeceği masraflar ve birçok 
güçlükle karşılaşırız. Fakat köylerimizi; şematik olarak izah etmek için, onar köylük gruplar 
hâlinde teşkilâtlandıracak olursak kırk beş bin köy dört bin beş yüz grup hâline gelir.
Dört bin beş yüz gruba doktor vermek, sağlıkçı vermek, ebe vermek, hasta bakıcı vermek ve 
bunların altlarına taşıt aracı vermek, gerekli donatımı ve gereçleri sağlamak kolaylaşmış olur ve 
bunların devlet bütçesine yükleyeceği masraflar da kısa zamanda karşılanabilir, göze alınabilir 
bir miktarda olur. Bunun için köylümüzün kalkındırılmasını sağlayacak yol, köylerimizi tarım 
kentleri grupları hâlinde, tarım kentleri birlikleri hâlinde teşkilatlandırmaktır. Merkez seçilen 
köylerde kurulacak olan bu kolaylıklar, o gruba dahil olan diğer köylerin de zaman içinde bu 
merkez köylere taşınmalarını, merkez köyde toparlanmalarını sağlar. Bunun için köylülerimizi
zorlamaya gerek yoktur. Köylülerimiz kendileri için kolaylık, çocukları için okuma imkânı 
sağlayan merkezlere kendiliklerinden akmaktadırlar. Bugün büyük şehirlerin çevresinde bulunan 
gecekondular bunu göstermektedir. Köylülerimizin şehirlere akmalarından gecekondu mahalleleri 
meydana gelmektedir. Köylülerimiz niçin şehirlere akmaktadırlar?
Çocuklarını okutacak okullara kavuşmak için, hastalarının bakımını sağlayacak sağlık imkânlarına 
kavuşmak için, kendilerine daha iyi geçim sağlayacak iş bulmak için ! O hâlde bu imkânları onların 
ayağına götürecek ve onların köylerinin dibinde bu imkânları ona sağlayacak merkezler meydana 
getirdiğimiz takdirde, bu cazibe merkezlerine o gruba dahil olan köylerin zaman içinde akması 
ve böylece bu merkezlerde tarım kentleri diyebileceğimiz kentlerin meydana gelmesi mümkün 
olacaktır.
Bu kentlerde, o gruba dahil olan köyleri içine alan kooperatifler kurulacak ve yine bu kentlerde köylü 
yardımlaşma kurumları meydana gelecek ki, bu, Köy-Ak diyebileceğimiz teşkilâttır. Bu sayede 
köylünün de memleketin kalkınmasında, yatırımlara katılmasını kanalize edecek bir teşkilâtlanma. 
meydana. gelecektir. Tarım kentlerinin bulunduğu grubun ihtiyaçlarına ve özelliklerine göre o 
bölgede veyahut birkaç: tarım kentinin katılacağı onların bölgesi içinde, onlarla ilgili, tarımla ilgili 
endüstri, küçük endüstri, küçük imalâthaneler de meydana gelecektir. Böylece hem köylümüz 
teşkilâtlanacaktır hem de Köy-Ak vasıtasıyla büyük yatırımlara katılma imkânı doğacaktır; aynı 
zamanda köylülerimiz, insanlarımız köy ekonomisinden, site ekonomisinden, bölge ekonomisinden, 
ülke ekonomisinden cihan ekonomisine süratle geçme imkânını elde edeceklerdir. Türkiye’nin karşı 
karşıya bulunduğu büyük problemlerden birisi de cihan ekonomisine geçebilmesidir. Köycülükte 
köylümüzü kalkındırmak için öngördüğümüz önemli meselelerden birisi köylerimizi tarım kentleri 
hâlinde gruplaştırmak ve teşkilâtlandırmaktır. Diğer bir görüşümüz de köylümüzün kalkınması için 
tarımı teşkilâtlandırmaktır, tarımı modernleştirmektir. Bugün ülkemiz erozyon problemiyle karşı 
karşıya bulunmaktadır. Erozyon problemi topraklarımızın aşınmasıdır. Topraklarımızın rüzgârlar 
ve seller dolayısıyla tarlalarımızın, mer’alarımızın üst kısmını teşkil eden, en verimli kısmının 
zayi olması, seller yoluyla. denizlere akıp gitmesidir. Aşınan topraklar zaman içinde verimliliğini 
kaybetmekte ve çölleşmeye gitmektedir.
Bunun için Türkiye’nin erozyonu önleme, erozyonu giderme ve memleketi ağaçlandırma gibi 
büyük meseleleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra akarsularımızı değerlendirme meselemiz vardır.
Bugün bol olan sularımız akıp gitmekte, henüz bunlardan tam olarak yararlanamamaktayız. 
Sularımızın bize sağladığı imkânların ancak yüzde beş buçuğundan bugün yararlanabilmekteyiz. 
Yüzde doksan dört buçuk sularımız akıp gidip boşa zayi olmaktadır. Bunları süratle değerlendirmek 
Türkiye’nin kalkınmasını hızlandıracaktır. İşte bütün bu ihtiyaçları düzenlemek üzere yurdumuzda 
tarım reformu ve toprak reformu yapmak gerekmektedir. Tarım reformu, tarımı modernleştirmek, 
ilmî esaslara göre teşkilâtlandırmak ve ilmî esaslara göre gübre kullanarak, mücadele ilâçları 
kullanarak, modern tohumlama yaparak, tohum ıslâhı yaparak verimi arttırmak, birim başına 
randımanı yükseltmek meselelerini kapsamaktadır. Tarım reformu aynı zamanda sulama imkânlarını 
geliştirmek ve millî bir tarım envanteri yaparak, stratejik bir tarım plânlamasına gidilmek suretiyle, 
tarım planlamasına göre tarımımızı en ekonomik bir yöne çevirmektir. Bunun içerisine bölge 
bölge topraklarımızın en randımanlı olarak kullanılmasını sağlayacak araştırmalar yapmak ve 
o toprağa uyan en e!verişli tarımı uygulamak girer. Bunun yanı sıra toprak reformunu da ele 
almak gerekmektedir. Toprak reformu çok geniş toprakları rantabl bir ölçü içinde tanzim etmeyi 
ön görmekle beraber gayri iktisadî bir işletmeciliğe sebep olan aşırı derecede ufalmış, küçülmüş 
toprakların da rasyonel bir işletmeciliğe göre tanzimini öngörmeyi gerektirmektedir.
Bugün Türkiye’nin problemi büyük toprakların, büyük mülk sahiplerinin var oluşundan ziyade, 
toprakların gayri iktisadî işletmeciliğe yol açacak şekilde parçalanmış, bölünmüş olmasıdır. 
Yıllardan beri yurdumuzda toprak reformu sözleri söylenmiştir. Bunu daha ziyade komünistler 
istismar etmeye çalışmışlardır. Bir ağalık edebiyatı ileri sürerek, toprakların toprak ağalarının 
elinde bulunduğunu ileri sürerek, topraksız köylünün ezildiğini söyleyerek devamlı toprak reformu 
istismarını yapmışlardır. Oysa tarafsız, gerçekçi ve ilmî bir gözle baktığımız zaman meselenin 
bambaşka olduğu görülmektedir. Bugün çiftçilikle geçinen nüfusumuz 28,5 milyon civarındadır. 
Bugünkü sınırlar içinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak genişliği 782 bin kilometrekaredir. 
Bu 782 bin kilometrekarenin içinde Van Gölü, Tuz gölü, diğer göller, ormanlar ve tarıma elverişli 
olmayan bölgeler de dahildir. Fakat biz meseleyi iyice açıklayabilmek için, bir an bütün Türkiye 
topraklarının tarıma elverişli olduğunu kabul edelim. 28,5 milyon köylüye bu Türkiye topraklarını 
eşit olarak bölmeye çalışalım. 782 bin kilometrekare demek 782 milyon dönüm demektir. Bu 782 
milyon dönümü 28,5 milyon insana taksim ettiğimiz zaman aşağı yukarı insan başına 3 dönüm 
civarında toprak düşmektedir.
Bütün Türkiye tarıma elverişli olsa, göller, her taraf ekilebilir olsa ve elde bulunan tapuları 
hükümsüz kıldık desek ve yeniden Türkiye topraklarını bugünkü çiftçi nüfusumuza eşit olarak 
dağıtacağız desek ve taksim etsek köylü başına çok cüz’i bir miktar düşmektedir.
782 milyon dönüm toprağı böylece toptan ve teorik olarak bölmeye kalksak köylü nüfus başına 3 
dönüm civarında toprak düşmektedir. Bunu aile başına bölmeye kalksak, aşağı yukarı ortalama 6 
milyon köylü ailesi bulunduğunu kabul etsek, o takdirde de yine düşecek olan miktar 13-14 dönüm 
olacaktır. Kaldı ki Türkiye’nin bugün tarıma elverişli olarak işlenen topraklan 300 milyon dönüm 
civarındadır. Ki bu da bir kısmı meralar aleyhine, hayvancılık aleyhine sürülerek açılmış, tarla 
yapılmış toprakların da katılmasından meydana gelmektedir. Gerçekte ilmî olarak Türkiye’nin 250 
veya. 260 milyon dönümlük kısmının tarım için kullanılması, geri kalan mer’aların da hayvancılığa 
tahsisi gerekmektedir. O takdirde tarıma elverişli toprakların çiftçilere taksimine kalksak, köylü 
başına düşecek miktar büsbütün az olacağı gibi köylü ailesi başına düşecek miktar da çok az 
olur. Bütün bunlar şunu göstermektedir: Türkiye’de ekonomik yönden tarım sektöründe bulunan 
nüfus çok sayıdadır. Bugün Fransa’da nüfusun %15’i tarım sektöründedir, bugün İngiltere’de 
nüfusun %7’si tarım sektöründedir, bugün Amerika’da nüfusun % 4,5’u tarım sektöründedir. Ama 
Amerika’nın nüfusunun % 4,5’u çiftçilik yapmakla beraber bu % 4,5, bütün Amerika’yı doyurduğu 
gibi bütün dünyayada yetiştirdiği ürünleri satmakta, dağıtmaktadır.
O hâlde Türkiye’nin bugün tarım sektöründe yaşayan 26,5 milyon insanına, çiftçisine Türkiye’nin 
bugünkü sınırları içinde yetecek miktarda toprak vermek, toprak sağlamak mümkün değildir.
Türkiye’yi süratle sanayileştirmek, Türkiye’yi süratle modern endüstri sahibi yapmak ve tarım 
sektöründe bulunan nüfusu endüstriye ve genel hizmetler sektörüne aktarmak suretiyle % 65 olan 
çiftçi oranını plânlı bir şekilde % 50’ye -% 40’a, % 30’a, % 20’ye doğru düşürmek, bununla 
beraber tarımı da modernleştirerek ve teşkilâtlandırarak, her çiftçi ailesine rantabl işletmecilik 
yapacak miktarda. toprak tahsis ederek tarımı düzene sokmak gerekmektedir. Yoksa bu tedbirleri 
almaksızın herkese toprak dağıtacağız iddiaları ile ortaya çıkmak, Türkiye’yi büsbütün perişan 
hâle düşürmek olur, Türkiye’yi iyice karıştırmak olur ve memleket ekonomisini baltalamak olur.
Bugün iImî araştırmalara göre bir çiftçi ailesinin normal şekilde rantabl olarak işleyebileceği toprak 
miktarı 300 dönüm civarındadır. Toprak miktarı ne kadar küçülürse, o miktarda işletmecilik gayri 
iktisadî bir hâl alır. Buna göre tarım ve toprak reformunu plânlamak, düzenlemek gerekmektedir. 
Bir taraftan nüfusu ekonomik yönden endüstri sektörüne ve genel hizmetler sektörüne aktarmak 
diğer taraftan da toprakların miras yoluyla devamlı parçalanmasına, ufalanmasına sebep olmayı 
önleyecek tedbirler düşünmek gerekmektedir. Bunlar yapılmadıkça Türkiye’nin tarımını düzene 
sokmak ve Türkiye’yi ekonomik yönden kalkındırmak mümkün olmaz. Bunun için köycülük 
ülkemizin dayandığı iki temel görüş bunlardır. Yani birisi tarım kentleri görüşüdür; tarım kentleri 
esasına göre köy grupları meydana getirmek, köyleri köy grupları hâlinde teşkilâtlandırarak 
ihtiyaçlarını karşılamak.
Diğeri de tarımı hızla modernleştirmek ve rantabl bir işletmeciliğe kavuşturmak, teşkilatlandırmak 
için tarım ve toprak reformuna başvurmak, tarım ve toprak reformunu birlikte yapmak. Bunların 
ikisi birbirinden ayrılamaz. Bunların ikisini beraber düşünmek, gerekmektedir. Bir soru sorulabilir. 
Denilebilir ki bugün Türkiye’de 60 bin dönüm, 80 bin dönüm toprak sahibi olan kimseler vardır, bu 
büyük topraklara dokunulmayacak mı? Bu büyük toprakların da reforma tâbi tutulması gerekmez 
mi? Elbette gerekir. Elbette bunlar da ekonomik işletmeciliğe uygun bir şekilde reforma tâbi 
tutulacaktır. Fakat bunların miktarı Türkiye’de %1’i aşmamaktadır. Genel duruma oran yapıldığı 
zaman bu geniş toprak sahiplerinin sayısı, oranı %1’i aşmamaktadır.
Bunun yanında Türk tarımının en önemli konusu topraklarımızın küçük çiftçi elinde 30 dönüm, 20 
dönüm, 50 dönüm, 70 dönüm, 100 dönüm gibi, gayri iktisadî işletmeciliğe sebep olan, bölünmüş 
durumda bulunmasıdır. Bu ufak birimleri ya kooperatifler hâlinde teşkilâtlandırarak iktisadî bir 
işletmecilik düzenine kavuşturmak gerekmektedir. Veyahut miras meselesini yeni kanunlarla 
düzenleyerek, miras yoluyla bölünmeleri önlemek ve diğer taraftan da köy yardımlaşma kurumuyla 
bütün köylüyü içine alan bir teşkilâtlanmaya giderek, aynı zamanda köylünün kalkınmasına hizmet 
edecek şekilde geniş yatırımlara girişmek gerekmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder