10 Eylül 2014 Çarşamba

TOPLUMCULUK

Toplumculuk demek: Toplum menfaatinin, toplum varlığının, kişi varlığının üzerinde gözetilmesi 
demektir. Bu ilke de Türk töresinden kaynağını almaktadır. Türklerin tarih boyu yaşayışlarında 
daima milletin varlığı, vatanın menfaatleri, devletin menfaatleri ve varlığı kişi varlığının üzerinde, 
kişi varlığının önünde yer almıştır. Onun için millî doktrin Dokuz Işık’ın toplumculuk ilkesi de bu 
görüşü ortaya koymak için millî doktrin içinde yer almıştır. Kişiler, toplumun yararını, toplumun 
yükselmesini, Türk milletinin korunmasını, yükselmesini, yaşatılmasını her şeyin üstünde görecekler 
ve her hareketi Türk milletine yararlı mı yoksa zararlı mı olur düşüncesiyle değerlendireceklerdir. 
Bu ilkenin genel anlamda ifadesi budur.
Toplumculuk görüşü başlıca iki bölüme ayrılır. Birincisi : Ekonomik görüşü teşkil eden bölümdür. 
Diğeri ise sosyal yapıyı ilgilendiren, sosyal görüşü temsil eden bölümdür. Ekonomik görüşümüzü 
şöylece ifade edebiliriz.
Türk milletinin süratle kalkınması, tarımını modern hâle getirmesi ve modern sanayi kurması 
gerekmektedir. Bize göre Türkiye bir tarım ülkesi olarak kalamaz. Türkiye’nin sadece bir tarım 
ülkesi olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Buna karşılık Türkiye’yi tarımı ihmal ederek yalnız 
sanayi ülkesi hâline getirmek de düşünülemez. Bir milletin güçlü olması, bir milletin refahlı ve mutlu 
olması hem tarımda hem de sanayide dengeli bir şekilde kalkınmış, ilerlemiş bulunmasına bağlıdır. 
.Bunun için. biz tarıma da en yüksek önemi vereceğiz, sanayileşmeye de en yüksek önemi vereceğiz 
ve her iki alanda milletimizin süratle ileri gitmesini sağlayacak tedbirleri alacağız. Tarımımızı ilme 
ve tekniğe dayanan modern bir tarım hâline getireceğiz. Türkiye’mizi süratle sanayileştireceğiz ve 
her çeşit modern makineleri, fabrikaları, araçları, gereçleri kendi ilim adamlarının, teknisyenlerinin 
bilgisiyle ve kendi insanlarının el emeğiyle kendi topraklarında kurulmuş fabrikalarda yapabilen 
bir hale getireceğiz. Ülkemizin kısa zamanda refaha kavuşabilmesi için tarımda ve sanayide 
modern, standart kitlevî çok üretim sağlamak başlıca hedefimizi teşkil edecektir. Çok üretim 
ancak Türkiye’yi refahlı yapabilir ve sıkıntılardan kurtarabilir. Bununla beraber, bunlardan 
ayrılmaz kabul ettiğimiz diğer bir görüş de gerek devlet idaresinde, gerek milletimizi meydana 
getiren her vatandaşın yaşayışında, tasarrufu hâkim kılmak görüşüdür. Yurdumuzda büyük israflar 
yapılmaktadır. İsrafların önlenmesi ve her alanda tasarrufa gidilmesi sermaye birikimi sağlamakta 
ve Türkiye’nin süratle kalkınmasını teminde başvuracağımız tedbirlerden birisi olacaktır.
Çok üretim sağlamak, çok ihracatta bulunabilmek ve aynı zamanda tasarrufu hâkim kılan bir yaşayışı 
memleketimizde yürürlüğe koymak Türkiye’mizin kalkınmasını sağlayacak genel esaslardır. 
Bunları belirttikten sonra Türk milletinin kalkınması için uygulayacağımız model nedir?
Bu model “Üçlü Esasa Dayanan Karma Ekonomi” modeli olacaktır. Yeni hem özel teşebbüs 
desteklenecek, yardım görecek hem devlet eliyle kamu yatırımları yapılacak hem de bunlardan 
başka milletimizin insanlarını sosyal dilimler, gruplar hâlinde, kooperatifler hâlinde, üretim ve 
tüketim birlikleri hâlinde teşkilâtlandırarak, tasarruf sandıklan kurarak, Meyak gibi, Oyak gibi 
kuruluşlar meydana getirerek millet eliyle yatırımlar yapılması sağlanacaktır. Özel sektör, kamu 
sektörü, ve millet sektörü hâlinde Türkiye ekonomisinin tanzimi sağlanacaktır. Türk milletini altı 
sosyal dilim hâlinde mütalâa etmek mümkündür. Bugün milletimizi meydana getiren insanların 
yaşayışları, mesleklere bölünmeleri yönünden incelediğimiz zaman % 65’ini teşkil eden kısmının 
köylü olduğunu, köylerde yaşadığını ve çiftçilikle geçindiğini görmekteyiz. Bunlardan başka 
sayılan 4,5-5 milyonu bulan bir esnaf kütlesinin bulunduğu da bir gerçektir. Bunun yanı sıra bir 
memur tabakasını, sayısı bugün 3 milyonu bulan bir işçi grubunu görmekteyiz. Bunlardan başlıca da 
serbest meslek erbabı dediğimiz bir grup vardır. Avukat gibi, doktor gibi eczacı gibi kendi bilgileri 
ve emekleriyle serbest olarak çalışan insanlarımızın meydana getirdiği bir grubu görmekteyiz. 
Bunların yanı sıra bir de iş veren grubu vardır.
Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz. Köylü dilimi, işçi dilimi, esnaf dilimi, memur dilimi, iş veren 
dilimi, serbest meslek mensupları dilimi. Böylece, Türk toplumunun bugünkü sosyal yapısı 
itibarıyla 6 sosyal dilimden meydana geldiği görülmektedir.
Dokuz Işık’ın ekonomik görüşüne göre bu 6 sosyal dilimin kendi içerisinde teşkilâtlandırılması 
gerekmektedir. Kendi içinde bu sosyal dilimin ayrı ayrı bir tasarruf teşkilâtı kurması gerekmektedir
Millî doktrinin görüşüne göre mülkiyet hakkı insanlar için vazgeçilmez, kutsal bir haktır. İnsan 
tabiatına uygun bir haktır. İnsan kendisinin olan bir şeye sahip çıkar. Kendisinin olan bir şeyi korur, 
saklar, onun bakımını sağlar. Kendisinin olmayan bir şeyle ilgisi zayıflar veya hiç kalmaz Bunun 
için millî doktrin Dokuz Işık mülkiyeti insan haklarının vazgeçilmez bir bölümü kabul etmektedir. 
Fakat mülkiyetin kapitalist sistemde olduğu gibi belirli kimselerin elinde yığılmasına ve mülkiyet 
hakkının başka kimselerin üzerinde sulta kurmak vasıtası olarak kullanılmasına karşıdır.
Dokuz Işıkçı ekonomik görüş, bir toplumda, o toplumu meydana getiren kişilerin her birinin ayrı 
ayrı mülkiyet sahibi olması görüşündedir. Onun için millî doktrin mülkiyeti bütün vatandaşlara, 
halka yaygınlaştırma ilkesini kabul etmiştir. Bu maksatla her sosyal dilim bir tasarruf sandığına, bir 
tasarruf teşkilâtına. sahip olacaktır. Hisse senetleri vasıtasıyla. kurulan fabrikalar, kurulan tesisler 
bu tasarrufları yapan vatandaşlarımızın malı olacaktır, mülkü olacaktır.
Böylece her vatandaşa mülkiyet hakkı sağlanacak ve mülkiyet yaygınlaştırılmış hâle getirilecektir. 
Dokuz Işık’ın öngördüğü ekonomik model budur. Bunun yanı sıra Türkiye’nin kalkınması için 
hızlı, büyük yatırımlara girişmek ihtiyacı vardır. Hızlı büyük yatırımlara girmek ihtiyacı dolayısıyla 
büyük sermaye birikimine ihtiyaç vardır. Bugün biliyoruz ki Türkiye’de büyük sermaye birikimi 
şöyle dursun, normal sayılacak bir sermaye birikimi dahi yoktur. O hâlde süratli büyük yatırımları 
sağlamak için bu büyük sermaye birikimi nasıl sağlanır, nasıl temin edilir? Bunların temini için 
Dokuz Işık’ın öngördüğü yollar şunlardır:
Birisi millet sektöründe açıklandığı üzere Türk milletinin tasarrufa sevk edilmesi ve bu tasarruf 
dolayısıyla her vatandaşın sahip olduğu küçük imkânların birleştirilerek büyük sermaye birikimi 
sağlanması yolu olacaktır. İkincisi halkın kullanılmayan emeğinin kullanılması. Halk enerjisinin 
seferber edilmesi yoluna başvurulacaktır..... Biliyoruz ki insan emeği zamana bağımlı olarak 
değerlendirilmedikçe, zaman aşımıyla muhafazası, depolanması ve gerektiği zaman kullanılması 
mümkün olmayan bir varlıktır. Bu sebepten insan emeğini zamanında, ilmi şekilde, randımanlı 
şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin kalkınmasını sağlamada 
öncelikler tayin etmek zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Bugüne kadar Türkiye’yi idare eden 
iktidarlar, bu öncelikler tayininde yanılmışlardır veyahut da öncelik tayinini düşünememişlerdir.
Türkiye’nin bir an önce kalkınması, refaha kavuşması, güçlü hâle gelmesi her şeyden önce onun 
modern sanayiye sahip olması, modern tarıma sahip olmasıyla mümkündür. O hâlde yatırımları 
öncelikle bunu sağlamaya yöneltmek lâzımdır. Süratle Türkiye’nin bütün tarımını teşkilâtlandırmak, 
modern hâle getirmek ve Türkiye’yi süratle sanayileştirmek yönüne yatırımları yoğunlaştırmak 
lâzımdır. Buna katkıda bulunmayan alanlara yatırım yapmak doğru değildir. Bunları daha sonraya 
bırakmak lâzımdır. Misal ne olabilir? Misal; süslü binalar yapmak, opera binaları yapmak, kapalı 
spor salonları yapmak gibi faaliyetlerdir. Bunu söylemekle spor faaliyetlerine karşı olduğumuz 
veyahut sanat faaliyetlerine, tiyatro faaliyetlerine karşı olduğumuz anlamı çıkmamalıdır. Fakat 
öncelikle Türk üretimini arttıracak. Türkiye’nin üretimini çoğaltacak ve bu yoldan ,Türkiye’nin 
gelirini, iktisadî gücünü artıracak faaliyetlerin yapılması gereklidir. Gelir sağlandıktan sonra, 
refah sağlandıktan sonra bu gibi imar faaliyetlerinin yapılması çok kolaylaşmış olur. Bunları bir 
sıraya koymak görüşünü savunmaktayız. Yani biz, hemen ekonomiye katkıda bulunmayan ve 
üretimin artışını sağlamayan yatırımlara ölü yatırım demekteyiz. Türkiye’yi kalkındırmak için ölü 
yatırımlardan kaçınmak lâzımdır. Ölü yatırım dediğimiz zaman şunu kastetmekteyiz: Yatırdığımız 
sermayenin hemen Türk ekonomisine fazla üretim sağlamayan, fazla gelir sağlamayan teşebbüsler 
demektir. Biz buna karşıyız. Bunu hatalı bulmaktayız. Bunun yanı sıra memleketin sahip olduğu, 
tabiî birçok imkânları süratle değerlendirmek gerekmektedir.
Türkiye’nin hızla kalkınmasında başvurulması icap eden tedbirlerden biri de sahip olduğumuz tabiî 
kaynakları süratle seferber etmek, değerlendirmektir. Bundan başka çeşitli ekonomik faaliyetler ve 
dış ticaret konularında da devletçe enerjik tedbirler alınması görüşündeyiz.
Toplumculuk ilkesinde gözettiğimiz hususlar üç ayrı bölümde açıklanabilir :
I- Özel Teşebbüs
Toplumun kalkınmasında özel teşebbüs desteklenecek, himaye edilecektir. Ancak bu konuda iş 
verenle işçinin karşılıklı olarak haklarının korunması ve bu iki tarafın münasebetlerinin milletin 
zararına olmayacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret altında bulundurulması şarttır. Demek ki, 
özel teşebbüsü korumak, himaye etmek prensibimizdir; desteklemek, teşvik etmek amacımızdır. 
Fakat bunu yaparken iş veren işçi ilişkilerini karşılıklı olarak iki tarafın da haklarını koruyacak ve 
her iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olmayacak şekilde denetlenmesi, düzenlenmesi, 
nezaret altında bulundurulması esasını şart koşuyoruz.
II - Küçük Sermayenin Birleşmesi
Memleketimizde yapılması gereken pek çok büyük iş vardır. Bunların başarılması için halkın 
elindeki küçük tasarrufların teşvik edilerek, devlet tarafından tanzim ve organize edilerek 
birleştirilip halkın sermayedar olacağı büyük ekonomik teşebbüslere girişilmesini gaye edinen bir 
görüşe sahibiz.
Ayrı aynı kimselerin elinde bulunan küçük tasarruflar, mesela, on bin kişinin yirmi bin kişinin katılıp 
birleşmesiyle büyük sermaye hâline gelir ve bu sermaye büyük tesislerin kurulmasını sağlar. Bu 
nasıl olacaktır? Halkımız buna alışmıştır. Halkı buna teşvik etmek, alıştırmak, cesaretlendirmek, 
organize etmek ve ön ayak olmak devletin görevleri arasında olacaktır. Bunun dışında yapılması 
icap eden birçok büyük işin ayrıca yine devlet eliyle bizzat ele alınarak başarılması gerekir. Bugün 
Amerika gibi en kapitalist memleketlerde dahi, bazı büyük işler vardır ki, tamamıyla devlet 
tarafından yapılmaktadır. Bunlar meselâ : Atom, füze araştırmaları ve ilmî araştırmalar gibi büyük 
organizasyon isteyen, büyük masraflar isteyen işlerdir. Bunların tamamıyla devletçe ele alınıp 
plânlanması ve süratle başarılması esasını içine alan bir görüşü tutuyoruz.
III-Sosyal Yardım ve Güvenlik Teşkilatı :
Bu da, Türk milletini içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilâtı meydana getirmek 
görüşüdür. Türk milleti bugün sosyal bakımdan organize edilmemiş, dağınık bir durumdadır. 
Eskiden onun birtakım sosyal bağları, sosyal kuruluşları vardı. Bunlar dağıldı, yıkıldı. Meselâ 
eskiden vakıflar vardı, mahalle heyetleri vardı. O günün şartlarına göre, zamana uygun düşecek 
birtakım sosyal ve ekonomik organizasyonlar vardı. Loncalar vardı, loncaların da aynı zamanda 
sosyal fonksiyonları vardı. Bunlar zamanla yok oldu, kalktı.
Bugün milleti tekrar organize etmek lâzım geliyor. Bunların en başında gelen işlerden birisi de 
bütün halkı içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik teşkiâtı kurmaktır.
Yani Türkiye içerisinde hiç kimse sahipsiz, yardımsız, himayesiz. desteksiz, işsiz kalmamalı, 
kalmak korkusuna düşmemelidir. Bir ailenin reisi mi öldü, çocukları, ailesi mutlaka bu teşkilât 
tarafından derhâl himaye edilmelidir. Çocukları okuyacaksa okutulmalı, tahsillerine devam 
ettirilmelidir. Ailesine iş bulunmalıdır. Bütün bu problemleri üzerine alan bir organizasyon meydana 
getirilmelidir. Böyle bir organizasyon olmaksızın cemiyette büyük haksızlıklar, büyük facialar 
meydana gelir ve böyle bir durum milleti sıhhatli olmaktan çıkarır. Birçok yerlerde sizler, kendiniz 
de, bu gibi olaylara her hâlde tesadüf ediyorsunuz. Birçok facialar görüyorsunuz, işitiyorsunuz. 
Bunları önleyecek böyle bir organizasyon kurmayı esas kabul eden bir görüşün sahibiyiz. Yani 
toplum içerisinde herkes bilecek ki, herkesin sosyal güvenliği sağlanmıştır. İş mi? Başvuracaksınız, 
iş verecek. Hastalık mı? Tedavi görecek. Tahsil mi? Çocuğuna tahsil imkânı sağlayacak.
Ayrıca sağlık ve adalet güvenliği, sağlanmasını düşündüğümüz bir diğer iştir. Yani bir dava ve 
mahkeme konusu olduğu zaman, vatandaş ihtiyacı olan avukat, mahkeme masrafı ve diğer zarurî 
masraflar gibi yardımları kolayca elde edebilmelidir. Bugünkü gibi öyle parası olanın kendisine 
çifter çifter avukat tutup, şahit masraflarını ödeyip hukuk imkânlarından rahatça faydalanması 
ve parası olmayan vatandaşların ise, bunlardan yoksun kalarak haklarını koruyamaması durumu 
ortadan kaldırılmalıdır
Ayrıca ceza ve tevkif evlerinin durumu da insanlığa yakışır şekilde ıslâh edilmeli ve oraya düşen 
vatandaşlar tam bir imkân eşitliğine kavuşturulmalı, henüz sanık durumunda olan vatandaşın 
haysiyeti korunmalıdır.
Toplumculuk ilkemizin içine aldığı önemli bir husus da şudur :
Türk milleti yüzyıllar boyunca büyük ihmallere uğramış, sıkıntılara düşmüş, felâketler geçirmiş 
bir millet olduğu için özellikle halk ve köylü, aydınlara, kendisine yol göstermeye, yardım etmeye 
gelenlere karşı güvensizdir ve aynı zamanda ümitsizdir: Yani kötümserdir. Bunun en açık misalini 
şarkılarımızda, türkülerimizde görürüz. Daima bir kötümserlik sonucu olarak halkımızda hareket, 
büyük hamle yapma kabiliyeti durdurulmuştur. Bunu açmak lâzım. Büyük işlerimizi, büyük 
tasarılarımızı çözebilmek için halk enerjisini seferber etmeliyiz. Halkı uyandırmalıyız. Halkı 
uyandırabilmek için de güzel sanatları bu amaçla seferber etmeliyiz. İnsanlara, önce neşe, yaşama 
sevinci ve şevk aşılamalıyız. Heyecan aşılamalıyız. Neşe, ümit ve şevk duyan insan yorulmadan 
çalışabilir : Enerji gösterebilir. Ümitsizliğe düşen, kötümserliğe düşen insan yaşama iştahını 
kaybeder. Çalışma, kuvvetini kaybeder. Bunu kendi hayatımızda birçok kere duymuş, üzgün 
olduğumuz zamanlarda çalışma isteğimizin olmadığını anlamışızdır. İşte Türk milletinin kalkınması 
için başvuracağımız önemli çarelerden birisi budur. Sanatı, kültür faaliyetlerimizi, halkı heyecana 
getirmek; ona ümit, zevk, neşe vermek ve böylece halk enerjisini seferber ederek hareket yaratmak 
istikametinde kullanmalıyız.
Bunun için de biz bir ilke olarak diyoruz ki, sanat toplum için, toplum yararına kullanılacaktır! 
Toplum yararı için seferber edilecektir. Böyle boşa giden halk enerjisini (ki, bizim halkın büyük 
bir çoğunluğu senede üç buçuk ay çalışıyor, geri kalan sekiz buçuk ay bu enerji heder oluyor ! 
seferber edip, erozyon problemimizin çözülmesi, memleketin ağaçlandırılması, sulama işleri, yol 
meseleleri gibi büyük meselelerimizin halli yolunda faydalanmalıyız.
Bu arada halka yine boş vakitlerini değerlendirecek elişleri, el sanatları, öğretmek, göstermek, 
okuma melekesi ve kültürünü arttıracak kurslar açmak ve hiçbir dakikasını heder etmeyecek şekilde 
organize etmek toplumculuk prensibi içine aldığımız hususlardan bir diğeridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder