Toplumculuk demek: Toplum menfaatinin, toplum varlığının, kişi varlığının üzerinde gözetilmesi
demektir. Bu ilke de Türk töresinden kaynağını almaktadır. Türklerin tarih boyu yaşayışlarında
daima milletin varlığı, vatanın menfaatleri, devletin menfaatleri ve varlığı kişi varlığının üzerinde,
kişi varlığının önünde yer almıştır. Onun için millî doktrin Dokuz Işık’ın toplumculuk ilkesi de bu
görüşü ortaya koymak için millî doktrin içinde yer almıştır. Kişiler, toplumun yararını, toplumun
yükselmesini, Türk milletinin korunmasını, yükselmesini, yaşatılmasını her şeyin üstünde görecekler
ve her hareketi Türk milletine yararlı mı yoksa zararlı mı olur düşüncesiyle değerlendireceklerdir.
Bu ilkenin genel anlamda ifadesi budur.
Toplumculuk görüşü başlıca iki bölüme ayrılır. Birincisi : Ekonomik görüşü teşkil eden bölümdür.
Diğeri ise sosyal yapıyı ilgilendiren, sosyal görüşü temsil eden bölümdür. Ekonomik görüşümüzü
şöylece ifade edebiliriz.
Türk milletinin süratle kalkınması, tarımını modern hâle getirmesi ve modern sanayi kurması
gerekmektedir. Bize göre Türkiye bir tarım ülkesi olarak kalamaz. Türkiye’nin sadece bir tarım
ülkesi olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Buna karşılık Türkiye’yi tarımı ihmal ederek yalnız
sanayi ülkesi hâline getirmek de düşünülemez. Bir milletin güçlü olması, bir milletin refahlı ve mutlu
olması hem tarımda hem de sanayide dengeli bir şekilde kalkınmış, ilerlemiş bulunmasına bağlıdır.
.Bunun için. biz tarıma da en yüksek önemi vereceğiz, sanayileşmeye de en yüksek önemi vereceğiz
ve her iki alanda milletimizin süratle ileri gitmesini sağlayacak tedbirleri alacağız. Tarımımızı ilme
ve tekniğe dayanan modern bir tarım hâline getireceğiz. Türkiye’mizi süratle sanayileştireceğiz ve
her çeşit modern makineleri, fabrikaları, araçları, gereçleri kendi ilim adamlarının, teknisyenlerinin
bilgisiyle ve kendi insanlarının el emeğiyle kendi topraklarında kurulmuş fabrikalarda yapabilen
bir hale getireceğiz. Ülkemizin kısa zamanda refaha kavuşabilmesi için tarımda ve sanayide
modern, standart kitlevî çok üretim sağlamak başlıca hedefimizi teşkil edecektir. Çok üretim
ancak Türkiye’yi refahlı yapabilir ve sıkıntılardan kurtarabilir. Bununla beraber, bunlardan
ayrılmaz kabul ettiğimiz diğer bir görüş de gerek devlet idaresinde, gerek milletimizi meydana
getiren her vatandaşın yaşayışında, tasarrufu hâkim kılmak görüşüdür. Yurdumuzda büyük israflar
yapılmaktadır. İsrafların önlenmesi ve her alanda tasarrufa gidilmesi sermaye birikimi sağlamakta
ve Türkiye’nin süratle kalkınmasını teminde başvuracağımız tedbirlerden birisi olacaktır.
Çok üretim sağlamak, çok ihracatta bulunabilmek ve aynı zamanda tasarrufu hâkim kılan bir yaşayışı
memleketimizde yürürlüğe koymak Türkiye’mizin kalkınmasını sağlayacak genel esaslardır.
Bunları belirttikten sonra Türk milletinin kalkınması için uygulayacağımız model nedir?
Bu model “Üçlü Esasa Dayanan Karma Ekonomi” modeli olacaktır. Yeni hem özel teşebbüs
desteklenecek, yardım görecek hem devlet eliyle kamu yatırımları yapılacak hem de bunlardan
başka milletimizin insanlarını sosyal dilimler, gruplar hâlinde, kooperatifler hâlinde, üretim ve
tüketim birlikleri hâlinde teşkilâtlandırarak, tasarruf sandıklan kurarak, Meyak gibi, Oyak gibi
kuruluşlar meydana getirerek millet eliyle yatırımlar yapılması sağlanacaktır. Özel sektör, kamu
sektörü, ve millet sektörü hâlinde Türkiye ekonomisinin tanzimi sağlanacaktır. Türk milletini altı
sosyal dilim hâlinde mütalâa etmek mümkündür. Bugün milletimizi meydana getiren insanların
yaşayışları, mesleklere bölünmeleri yönünden incelediğimiz zaman % 65’ini teşkil eden kısmının
köylü olduğunu, köylerde yaşadığını ve çiftçilikle geçindiğini görmekteyiz. Bunlardan başka
sayılan 4,5-5 milyonu bulan bir esnaf kütlesinin bulunduğu da bir gerçektir. Bunun yanı sıra bir
memur tabakasını, sayısı bugün 3 milyonu bulan bir işçi grubunu görmekteyiz. Bunlardan başlıca da
serbest meslek erbabı dediğimiz bir grup vardır. Avukat gibi, doktor gibi eczacı gibi kendi bilgileri
ve emekleriyle serbest olarak çalışan insanlarımızın meydana getirdiği bir grubu görmekteyiz.
Bunların yanı sıra bir de iş veren grubu vardır.
Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz. Köylü dilimi, işçi dilimi, esnaf dilimi, memur dilimi, iş veren
dilimi, serbest meslek mensupları dilimi. Böylece, Türk toplumunun bugünkü sosyal yapısı
itibarıyla 6 sosyal dilimden meydana geldiği görülmektedir.
Dokuz Işık’ın ekonomik görüşüne göre bu 6 sosyal dilimin kendi içerisinde teşkilâtlandırılması
gerekmektedir. Kendi içinde bu sosyal dilimin ayrı ayrı bir tasarruf teşkilâtı kurması gerekmektedir
Millî doktrinin görüşüne göre mülkiyet hakkı insanlar için vazgeçilmez, kutsal bir haktır. İnsan
tabiatına uygun bir haktır. İnsan kendisinin olan bir şeye sahip çıkar. Kendisinin olan bir şeyi korur,
saklar, onun bakımını sağlar. Kendisinin olmayan bir şeyle ilgisi zayıflar veya hiç kalmaz Bunun
için millî doktrin Dokuz Işık mülkiyeti insan haklarının vazgeçilmez bir bölümü kabul etmektedir.
Fakat mülkiyetin kapitalist sistemde olduğu gibi belirli kimselerin elinde yığılmasına ve mülkiyet
hakkının başka kimselerin üzerinde sulta kurmak vasıtası olarak kullanılmasına karşıdır.
Dokuz Işıkçı ekonomik görüş, bir toplumda, o toplumu meydana getiren kişilerin her birinin ayrı
ayrı mülkiyet sahibi olması görüşündedir. Onun için millî doktrin mülkiyeti bütün vatandaşlara,
halka yaygınlaştırma ilkesini kabul etmiştir. Bu maksatla her sosyal dilim bir tasarruf sandığına, bir
tasarruf teşkilâtına. sahip olacaktır. Hisse senetleri vasıtasıyla. kurulan fabrikalar, kurulan tesisler
bu tasarrufları yapan vatandaşlarımızın malı olacaktır, mülkü olacaktır.
Böylece her vatandaşa mülkiyet hakkı sağlanacak ve mülkiyet yaygınlaştırılmış hâle getirilecektir.
Dokuz Işık’ın öngördüğü ekonomik model budur. Bunun yanı sıra Türkiye’nin kalkınması için
hızlı, büyük yatırımlara girişmek ihtiyacı vardır. Hızlı büyük yatırımlara girmek ihtiyacı dolayısıyla
büyük sermaye birikimine ihtiyaç vardır. Bugün biliyoruz ki Türkiye’de büyük sermaye birikimi
şöyle dursun, normal sayılacak bir sermaye birikimi dahi yoktur. O hâlde süratli büyük yatırımları
sağlamak için bu büyük sermaye birikimi nasıl sağlanır, nasıl temin edilir? Bunların temini için
Dokuz Işık’ın öngördüğü yollar şunlardır:
Birisi millet sektöründe açıklandığı üzere Türk milletinin tasarrufa sevk edilmesi ve bu tasarruf
dolayısıyla her vatandaşın sahip olduğu küçük imkânların birleştirilerek büyük sermaye birikimi
sağlanması yolu olacaktır. İkincisi halkın kullanılmayan emeğinin kullanılması. Halk enerjisinin
seferber edilmesi yoluna başvurulacaktır..... Biliyoruz ki insan emeği zamana bağımlı olarak
değerlendirilmedikçe, zaman aşımıyla muhafazası, depolanması ve gerektiği zaman kullanılması
mümkün olmayan bir varlıktır. Bu sebepten insan emeğini zamanında, ilmi şekilde, randımanlı
şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin kalkınmasını sağlamada
öncelikler tayin etmek zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Bugüne kadar Türkiye’yi idare eden
iktidarlar, bu öncelikler tayininde yanılmışlardır veyahut da öncelik tayinini düşünememişlerdir.
Türkiye’nin bir an önce kalkınması, refaha kavuşması, güçlü hâle gelmesi her şeyden önce onun
modern sanayiye sahip olması, modern tarıma sahip olmasıyla mümkündür. O hâlde yatırımları
öncelikle bunu sağlamaya yöneltmek lâzımdır. Süratle Türkiye’nin bütün tarımını teşkilâtlandırmak,
modern hâle getirmek ve Türkiye’yi süratle sanayileştirmek yönüne yatırımları yoğunlaştırmak
lâzımdır. Buna katkıda bulunmayan alanlara yatırım yapmak doğru değildir. Bunları daha sonraya
bırakmak lâzımdır. Misal ne olabilir? Misal; süslü binalar yapmak, opera binaları yapmak, kapalı
spor salonları yapmak gibi faaliyetlerdir. Bunu söylemekle spor faaliyetlerine karşı olduğumuz
veyahut sanat faaliyetlerine, tiyatro faaliyetlerine karşı olduğumuz anlamı çıkmamalıdır. Fakat
öncelikle Türk üretimini arttıracak. Türkiye’nin üretimini çoğaltacak ve bu yoldan ,Türkiye’nin
gelirini, iktisadî gücünü artıracak faaliyetlerin yapılması gereklidir. Gelir sağlandıktan sonra,
refah sağlandıktan sonra bu gibi imar faaliyetlerinin yapılması çok kolaylaşmış olur. Bunları bir
sıraya koymak görüşünü savunmaktayız. Yani biz, hemen ekonomiye katkıda bulunmayan ve
üretimin artışını sağlamayan yatırımlara ölü yatırım demekteyiz. Türkiye’yi kalkındırmak için ölü
yatırımlardan kaçınmak lâzımdır. Ölü yatırım dediğimiz zaman şunu kastetmekteyiz: Yatırdığımız
sermayenin hemen Türk ekonomisine fazla üretim sağlamayan, fazla gelir sağlamayan teşebbüsler
demektir. Biz buna karşıyız. Bunu hatalı bulmaktayız. Bunun yanı sıra memleketin sahip olduğu,
tabiî birçok imkânları süratle değerlendirmek gerekmektedir.
Türkiye’nin hızla kalkınmasında başvurulması icap eden tedbirlerden biri de sahip olduğumuz tabiî
kaynakları süratle seferber etmek, değerlendirmektir. Bundan başka çeşitli ekonomik faaliyetler ve
dış ticaret konularında da devletçe enerjik tedbirler alınması görüşündeyiz.
Toplumculuk ilkesinde gözettiğimiz hususlar üç ayrı bölümde açıklanabilir :
I- Özel Teşebbüs
Toplumun kalkınmasında özel teşebbüs desteklenecek, himaye edilecektir. Ancak bu konuda iş
verenle işçinin karşılıklı olarak haklarının korunması ve bu iki tarafın münasebetlerinin milletin
zararına olmayacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret altında bulundurulması şarttır. Demek ki,
özel teşebbüsü korumak, himaye etmek prensibimizdir; desteklemek, teşvik etmek amacımızdır.
Fakat bunu yaparken iş veren işçi ilişkilerini karşılıklı olarak iki tarafın da haklarını koruyacak ve
her iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olmayacak şekilde denetlenmesi, düzenlenmesi,
nezaret altında bulundurulması esasını şart koşuyoruz.
II - Küçük Sermayenin Birleşmesi
Memleketimizde yapılması gereken pek çok büyük iş vardır. Bunların başarılması için halkın
elindeki küçük tasarrufların teşvik edilerek, devlet tarafından tanzim ve organize edilerek
birleştirilip halkın sermayedar olacağı büyük ekonomik teşebbüslere girişilmesini gaye edinen bir
görüşe sahibiz.
Ayrı aynı kimselerin elinde bulunan küçük tasarruflar, mesela, on bin kişinin yirmi bin kişinin katılıp
birleşmesiyle büyük sermaye hâline gelir ve bu sermaye büyük tesislerin kurulmasını sağlar. Bu
nasıl olacaktır? Halkımız buna alışmıştır. Halkı buna teşvik etmek, alıştırmak, cesaretlendirmek,
organize etmek ve ön ayak olmak devletin görevleri arasında olacaktır. Bunun dışında yapılması
icap eden birçok büyük işin ayrıca yine devlet eliyle bizzat ele alınarak başarılması gerekir. Bugün
Amerika gibi en kapitalist memleketlerde dahi, bazı büyük işler vardır ki, tamamıyla devlet
tarafından yapılmaktadır. Bunlar meselâ : Atom, füze araştırmaları ve ilmî araştırmalar gibi büyük
organizasyon isteyen, büyük masraflar isteyen işlerdir. Bunların tamamıyla devletçe ele alınıp
plânlanması ve süratle başarılması esasını içine alan bir görüşü tutuyoruz.
III-Sosyal Yardım ve Güvenlik Teşkilatı :
Bu da, Türk milletini içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilâtı meydana getirmek
görüşüdür. Türk milleti bugün sosyal bakımdan organize edilmemiş, dağınık bir durumdadır.
Eskiden onun birtakım sosyal bağları, sosyal kuruluşları vardı. Bunlar dağıldı, yıkıldı. Meselâ
eskiden vakıflar vardı, mahalle heyetleri vardı. O günün şartlarına göre, zamana uygun düşecek
birtakım sosyal ve ekonomik organizasyonlar vardı. Loncalar vardı, loncaların da aynı zamanda
sosyal fonksiyonları vardı. Bunlar zamanla yok oldu, kalktı.
Bugün milleti tekrar organize etmek lâzım geliyor. Bunların en başında gelen işlerden birisi de
bütün halkı içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik teşkiâtı kurmaktır.
Yani Türkiye içerisinde hiç kimse sahipsiz, yardımsız, himayesiz. desteksiz, işsiz kalmamalı,
kalmak korkusuna düşmemelidir. Bir ailenin reisi mi öldü, çocukları, ailesi mutlaka bu teşkilât
tarafından derhâl himaye edilmelidir. Çocukları okuyacaksa okutulmalı, tahsillerine devam
ettirilmelidir. Ailesine iş bulunmalıdır. Bütün bu problemleri üzerine alan bir organizasyon meydana
getirilmelidir. Böyle bir organizasyon olmaksızın cemiyette büyük haksızlıklar, büyük facialar
meydana gelir ve böyle bir durum milleti sıhhatli olmaktan çıkarır. Birçok yerlerde sizler, kendiniz
de, bu gibi olaylara her hâlde tesadüf ediyorsunuz. Birçok facialar görüyorsunuz, işitiyorsunuz.
Bunları önleyecek böyle bir organizasyon kurmayı esas kabul eden bir görüşün sahibiyiz. Yani
toplum içerisinde herkes bilecek ki, herkesin sosyal güvenliği sağlanmıştır. İş mi? Başvuracaksınız,
iş verecek. Hastalık mı? Tedavi görecek. Tahsil mi? Çocuğuna tahsil imkânı sağlayacak.
Ayrıca sağlık ve adalet güvenliği, sağlanmasını düşündüğümüz bir diğer iştir. Yani bir dava ve
mahkeme konusu olduğu zaman, vatandaş ihtiyacı olan avukat, mahkeme masrafı ve diğer zarurî
masraflar gibi yardımları kolayca elde edebilmelidir. Bugünkü gibi öyle parası olanın kendisine
çifter çifter avukat tutup, şahit masraflarını ödeyip hukuk imkânlarından rahatça faydalanması
ve parası olmayan vatandaşların ise, bunlardan yoksun kalarak haklarını koruyamaması durumu
ortadan kaldırılmalıdır
Ayrıca ceza ve tevkif evlerinin durumu da insanlığa yakışır şekilde ıslâh edilmeli ve oraya düşen
vatandaşlar tam bir imkân eşitliğine kavuşturulmalı, henüz sanık durumunda olan vatandaşın
haysiyeti korunmalıdır.
Toplumculuk ilkemizin içine aldığı önemli bir husus da şudur :
Türk milleti yüzyıllar boyunca büyük ihmallere uğramış, sıkıntılara düşmüş, felâketler geçirmiş
bir millet olduğu için özellikle halk ve köylü, aydınlara, kendisine yol göstermeye, yardım etmeye
gelenlere karşı güvensizdir ve aynı zamanda ümitsizdir: Yani kötümserdir. Bunun en açık misalini
şarkılarımızda, türkülerimizde görürüz. Daima bir kötümserlik sonucu olarak halkımızda hareket,
büyük hamle yapma kabiliyeti durdurulmuştur. Bunu açmak lâzım. Büyük işlerimizi, büyük
tasarılarımızı çözebilmek için halk enerjisini seferber etmeliyiz. Halkı uyandırmalıyız. Halkı
uyandırabilmek için de güzel sanatları bu amaçla seferber etmeliyiz. İnsanlara, önce neşe, yaşama
sevinci ve şevk aşılamalıyız. Heyecan aşılamalıyız. Neşe, ümit ve şevk duyan insan yorulmadan
çalışabilir : Enerji gösterebilir. Ümitsizliğe düşen, kötümserliğe düşen insan yaşama iştahını
kaybeder. Çalışma, kuvvetini kaybeder. Bunu kendi hayatımızda birçok kere duymuş, üzgün
olduğumuz zamanlarda çalışma isteğimizin olmadığını anlamışızdır. İşte Türk milletinin kalkınması
için başvuracağımız önemli çarelerden birisi budur. Sanatı, kültür faaliyetlerimizi, halkı heyecana
getirmek; ona ümit, zevk, neşe vermek ve böylece halk enerjisini seferber ederek hareket yaratmak
istikametinde kullanmalıyız.
Bunun için de biz bir ilke olarak diyoruz ki, sanat toplum için, toplum yararına kullanılacaktır!
Toplum yararı için seferber edilecektir. Böyle boşa giden halk enerjisini (ki, bizim halkın büyük
bir çoğunluğu senede üç buçuk ay çalışıyor, geri kalan sekiz buçuk ay bu enerji heder oluyor !
seferber edip, erozyon problemimizin çözülmesi, memleketin ağaçlandırılması, sulama işleri, yol
meseleleri gibi büyük meselelerimizin halli yolunda faydalanmalıyız.
Bu arada halka yine boş vakitlerini değerlendirecek elişleri, el sanatları, öğretmek, göstermek,
okuma melekesi ve kültürünü arttıracak kurslar açmak ve hiçbir dakikasını heder etmeyecek şekilde
organize etmek toplumculuk prensibi içine aldığımız hususlardan bir diğeridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder