10 Eylül 2014 Çarşamba

BİLGE LİDER

                                                                                                                                Dr. Devlet BAHÇELİ

Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey, tarihte örneklerine pek sık rastlamayan müstesna 
şahsiyetlerden biridir. Karizmatik lider bilge lider tarihi şahsiyet gibi sıfatlar muhterem liderimizi 
anlatmakta kullanılan başlıca sıfatlar olarak Türk milleti tarafından benimsenmiş ve kabul görmüştür. 
Tarihi geleneğimiz açısından O’nu en iyi anlatan, tanımlayan sıfat ise Başbuğ olmuştur. Türkeş 
Bey, Türk dünyasının Başbuğu unvanını, sahip olduğu meziyetler ve yerine getirdiği hizmetler 
açısından bakıldığında en çok hak eden tarihi bir şahsiyettir. Bu değerlendirmeyi er ya da geç dost 
düşman herkes yapınıştır.Başbuğumuzun bu sıfatları kazanışı ile Milliyetçi Hareketin tarihi paralel 
bir çizgiye sahiptir? Çünkü O’nun hayatı ile Türk milliyetçiliğinin yarını yüzyılı aşkın dönemi 
tamamen özdeşleşmiş iç içe geçmiştir.
Bilge lider ya da tarihi şahsiyet kavramı, her şahsiyet gibi kendi milletinden ve içinde yaşadığı 
çağdan bir şeyler alan, ama diğerlerinden farklı olarak milletinin gelişimine, çağının akışına bir 
şeyler katan, kısaca tarihe damgasını vuran insanları anlatan bir kavramdır. Bundan sonra tarih, O 
şahsiyetten bir şeyler alarak O’nun fikrinin, alın terinin izlerini taşımaya başlar.
Dünyada hiçbir büyük ve önemli bir iş yüreği ülke sevdasıyla yanıp tutuşmayan, hiç cefa çekmemiş 
ve inanmadığı şeyler savunmuş politikacılarca başarılmış değildir. Büyük davalar, tehlikelere ve 
zorluklara cesaretle göğüs geren ömrü boyunca, yılmamış, inançlı ve azimli insanların liderliği 
altında başlamış ve başarılmıştır.Tarihi şahsiyetleri ya da büyük liderleri ortaya çıkartan dinamikler 
nelerdir? Onların ortaya çıkışları sahip oldukları meziyetler ile tarih şartlarını buluşmasıyla 
mümkün olmaktadır. Bu meziyetler vasıflar nelerdir? En başta basiret, inanç, azim, bilgi cesaret 
direnç ve kararlılık gibi önemli özellikleri şahsiyetlerinde barındıran insanlar gerçek anlamında 
lider olabilirler. Bu insanlar, yeteneklerini ideallerini gerçekleştirme yolunda ortaya koymaya, yani 
kuvveden fiile geçirmeye başladıklarında varlıklarını hissettirmiş olurlar.
Bunu takiben halk ile diyalog kurmaları ve kadrolarını yetiştirmeleriyle birlikte ağırlıklarını 
ve farklılıklarını kabul ettirmeye başlarlar. Artık onlar gerçek birer liderdir. Zamanla bu sıfat, 
gelişmelere bağlı olarak tarihi şahsiyet karizmatik lider önder gibi sıfatlara dönüşür. Kısacası 
tarihi şartlar ve gelişmelerle liderlik vasıflarına sahip insanlar bir araya geldiğinde, büyük ve 
önemli liderler ortaya çıkar.Rahmetli Başbuğumuzun ömrünü yarım asrı aşkın son bölümü, Türk 
milliyetçiliği hareketinin yaşadığı sorunlarla, gelişmelerle paralel bir seyir takip etmiştir. Hakk’ın 
rahmetine kavuştuğu son ana kadar da davasına yani Türk milletine ve Türk dünyasına hizmet 
etmeye devam etmiştir. 1944 yılında zamanın siyasi iktidarının rüzgara göre yön değiştiren 
zihniyetinin bir sonucu olarak uygulanan baskı ve zulümlerden 1997 yılının Nisanına kadar uzanan 
kararlı milliyetçilik mücadelesi, hayatını ülkesine ve milletine adamışlığın çok önemli ve güzel 
örneklerini ortaya koymuş olması,Başbuğumuzun siyasi kişiliğinin en kısa ve özlü ifadesidir.
Türk milliyetçileri, 1944 girdabından yüz akıyla çıktıktan sonra, 1940’lı yılların ikinci yarısını 
ve 1950’lerin başlarını toparlanma ve dayanışma çabalarıyla geçirmiştir. Türk milliyetçileri ikinci 
tırpanı bu dönemde Demokrat Parti yönetiminden yemiştir.İşte bütün bu olayları ‘ve sorunları çok 
iyi okuyan rahmetli liderimiz, 1960’lı yıllardaki gelişmeleri de dikkate alarak Türk milliyetçiliği 
Hareketine yeni bir ivme ve boyut kazandırmıştır. 1960’ların ikinci yarısı, hem Türk milliyetçileri 
hem Türk devletçiliği hem de Türk demokrasi tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu 
dönem, Türk dünyasının Başbuğunun ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin doğuşuna sahne olan bir 
dönemdir.
1960’lı yılların başından itibaren Türkiye’de, büyük bir çoğunluğu Rus emperyalizminin doğrudan 
ya da dolaylı olarak uzantısı pozisyonunda olan sol hareketlerin canlanışına ve hızlı bir şekilde 
güçlenmesine şahit olunmuştur. Buna karşılık, kendini sağcı olarak tanımlayan siyasi partiler ve 
gruplar ise, hem aralarında hem de içlerinde sürekli didişen bir yapıya sahipti. Türk milliyetçilerinin 
hali de çeşitli dergiler ve dernekler etrafında kümelenmiş çok dağınık, arayış psikolojisinin hakim 
olduğu bir manzarayı andırıyordu. Alparslan Türkeş Bey’in 1964 yılında siyasete doğrudan 
girmesiyle başlayıp, 1969 yılında tamamlanan süreçte ise, Türk milliyetçiliği davası derlenip 
toparlanmaya, daha doktriner bir hüviyet kazanmaya başlamış, kendi özgün ve dinamik siyasi 
partisine kavuşmuştur. Bu süreç, dağınık, siyasi etkinliği çok zayıf ve öz güven bunalımı yaşayan 
bir camianın varlığını çok iyi gözlemleyen, Türk milletinin yeni bir dirlik, birlik ve kalkınma 
hamlesine ihtiyacı olduğunu hisseden siyasi iradenin inancın, kararlılığın ürünüdür. Yani Merhum 
Liderimiz Alparslan Türkeş’in önderliğindeki kadronun iradesinin ve çabalarının eseridir.
Kendilerinin veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, milliyetçi-ülkücü hareket, büyük ve güçlü Türkiye’nin 
mimarı olarak doğmuş ve gelişmiştir. Türk milliyetçiliği hareketinin yeniden yapılandırılması 
aşamasını bütün milliyetçilerin, vatanseverlerin, bütün dağınık parçaların bir araya getirilmesi 
ile fikri alt yapının geliştirilmesi ve projelerin ortaya konması aşaması izlemiştir. Tabii bütün 
bu aşamalar, çok zorlu ve uzun soluklu bir mücadeleyi, ilmik ilmik örülme anlamında zahmetli 
çabaları ifade etmektedir. Çünkü Türk milliyetçileri önlerine çıkartılan bir çok engeli aşmak, yoğun 
karalama kampanyalarını göğüslemek için olağan üstü çabalar sarf etmek zorunda kalmışlardı? Türk 
milliyetçiliği davasının doğrudan siyasi alana taşıdığı yani rahmetli Başbuğumuzun Cumhuriyetçi 
Köylü Millet Partisi’nin genel başkanı seçildiği günden itibaren başta faşizm olmak üzere sürekli 
eleştiriler yöneltilmesi, Türk gençliğinin çeşitli oyunların içine çekilmeye çalışılması Milliyetçi 
Hareket’in gelişimini etkilemiştir.
İşte Milliyetçi-Ülkücü hareket bir tarâftan bu tür karalama kampanyalarıyla ve terör belasıyla 
uğraşmak, bir tarafta da dünya ve ülke sorunlarıyla ilgilenmek, çözümler üretmek durumunda 
kalmış, siyasi hayatın gereklerini yerine getirmeye çalışmıştır. Bu mücadelenin bir de imkansızlar 
içinde yürütüldüğü düşünüldüğünde, anlamı önemi ve büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi böyle bir zorlu mücadele geleneğine ve olumsuzluklara rağmen, 
iktidar ortağı olduğu zamanlarda ülkeye hizmet etmenin en iyi örneklerini sergilemekten de geri 
kalmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki MHP, ciddiyet çalışkanlık ve ülke çıkarıyla 
özdeşleştirilir olmuştur. Bu dönemde yine gençliğin yıkıcı ve bölücü fıkirlere kapılmamasında 
kültürel yabancılaşma hastalığına yakalanmalarında kalkan işlevi görmüştür.
Alparslan Türkeş Bey’in önderliğindeki Milliyetçi Hareket, bu tarihi görevini, genç nüfusun milli 
ve manevi değerlerle donanmış idealist bir gençlik olarak yetişmesini sağlayarak yerine getirmiştir.
Türk Milliyetçileri, 12 Eylül 1980 sonrasındaki üç yılı kapsayan askeri yönetim döneminde de her 
türlü baskıyla karşı karşıya kalmış ve MHP kapatılmıştır. Aynı göğüs germe zorunda kalınmıştır. 
Ancak, Milliyetçi Hareket kısa süre içinde Türkiye’nin ve Türk dünyasının tekrar parlayan yıldızı 
olmayı başarmıştır.Haksız eleştirilere karşı koyarak, her sınavdan yüz akıyla çıkmak kısacası zorlu 
ama onurlu bir mücadele destanı yazmak, ancak haklı ve güçlü davalara sahip siyasi hareketlere 
nasip olur.Yine hiçbir siyasi hareketin , bilge bir şahsiyete karizmatik bir lidere sahip olınadan bu 
kadar zorlu ve uzun bir mücadeleyi sürdürebilmesi mümkün değildir. Bugün Milliyetçi Hareket 
Partisi, dimdik ve güçlü şekilde ayakta durmakta. Türk Milletinin yegane ümidi haline gelmiş 
bulunmaktadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder