10 Eylül 2014 Çarşamba

Günümüzde Türk Milliyetçiliği

Türk milliyetçiliği, az önce işaret ettiğimiz değerlerden oluşan Türk milletinin, milletler arası 
mücadelede vakar ve onurunu korumak, onun geleceğini teminat altına almak, gelecek nesillere 
güvenli bir vatan, temiz bir tarih ve aydınlık bir gelecek hazırlamak için vardır. Türk Milliyetçiliği, 
sadece Türk ırkından gelenlerin değil, kendini Türk hisseden herkesin ortak paydası ve davasıdır. 
Türk milliyetçiliği, sadece Türk’e, kendinden olana değil, bütün insanlığa, adalet, sevgi ve 
hoşgörüyü esas almaktadır. Türk milliyetçiliğinin olduğu yerde, geçmişte yaşanan örneklerinde 
görüldüğü gibi, hak her zaman haklının olmuş, en yakınlardan başlamak suretiyle dünyada adalet 
hakim kılınmıştır.
Her Türk ferdinin temel amacı, Türk milletini ideal bir toplum seviyesine yükseltmek; Türk 
devletinin de görevi, kendini oluşturan bireyleri, yüksek şahsiyet sahibi mükemmel insanlar 
yapmak olmalıdır.
Öz itibariyle bireyin ruhi derinliklerinden doğan milliyetçilik hareketinin temel hedefi, toplumda 
birlik ve dayanışma bilincini tesis ve geliştirmek olmalıdır. Zira biri birine zıt ve düşman fikir ve 
ideolojiler toplumda birlik ve dayanışma bilincini yok etmekte, toplumun geleceğini tehlikeye 
sokmaktadır. Nitekim Merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi:
“Girmedikçe bir millete tefrike düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Toplumda bireyle birlikte doğan, sonradan toplumun diğer bütün üyelerine yayılan bir hareket, 
kurumların ve medeniyetlerin doğmasına, o toplumun milletler mücadelesinden zaferle çıkmasına 
sebep olmaktadır. Buna mukabil ailede, kültürel alanda, bilim ve teknolojide zafiyet geçiren 
toplumların yarışı kaybetmesi, öz güvenini yok etmesi kaçınılmazdır. Bunun sonucu; bölünmek, 
parçalanmak ve milletler mücadelesinden yenik çıkmak, başkalarının boyunduruğu altına girmek, 
bütün insanlığa hak ve adalet dağıtmak yerine, hakim güçlerin takdirine razı olmaktır.
Türk milletinin manevi dinamiklerinin başında yer alan ve en önemlilerinden biri olan Yüce 
dinimiz İslam, tevhid esasını içermekte olup, temel ilkesi kendine inananları birleştirmek, o 
toplumlarda birlik, dayanışma ve paylaşma ruhunu geliştirmektir. Yani bir anlamda toplumda 
tevhidi gerçekleştirmektir.
Günümüzde tarih, vatan, soy, din, dil, milli hafıza, ahlak gibi değerler çeşitli ad ve kılıf altında 
yıpratılmaktadır. Bir anlamda bizi biz yapan değerler yıpratılmakta, toplumun bireylerinden birini 
diğerine kenetleyen harç yok edilmekte, Türk milleti kuru çakıl taşlarından oluşan bir yığın haline 
getirilmek istenmektedir.
AB’ye giriş veya daha etkili bir kavram olarak “Batılaşma” adı altında, bize ait olanlar yerli 
taşeronlar kullanılarak bir kenara atılırken, başkalarına ait olanlar Türk milletine dayatılmaktadır. 
Uzun yıllardır devam eden bu propagandalar sonucunda, insanlarımızda kendinden kopma, 
kendinden korkma, kendinden utanma gibi aşağılık duyguları gelişmektedir. Sayın Genel 
Başkanımızın ifadesiyle; “Türk milleti ezik ve silik bir topluluğa dönüştürülmek istenmektedir. 
Nitekim günümüzde kendisini Türk hisseden veya geçmişte Türk milliyetçisi olan pek çok kimse 
bile, bu kara propagandalar sonucunda, kendinden ve kendine ait olanlardan tiksinmekte, adeta 
kendinden ve benliğinden kaçmaktadır. Bu istenmeyen durum sonucu, milli ruh, milli irade ve milli 
hafıza zaafa uğramakta, geçmişimiz ile köprüler atılmakta, geleceğe ait milli perspektif küresel 
güçlerin elinde, amacından saptırılmaktadır.
Türk milliyetçiliği, manevi dinamiklerinin bir bütün olarak ele alınması veya onlara bütünüyle 
sahiplenilmesi durumunda gerçekleştirilebilir. Aksi halde bu değerlerden bazılarının öne çıkarıldığı 
ya da bazılarının ihmal edildiği zaman uygulamada sıkıntılar meydana gelir. Nitekim dil, tarih, 
kültür ve vatan gibi değerlerin ihmal edilerek sadece dinin ön plana çıktığı dönemlerde devlet 
zaafa uğramakta, dolayısıyla diğer manevi dinamikler de bundan zarar görmektedir. Bunun aksine, 
sadece yaşanılan coğrafya veya etnik unsurların öne çıkarılarak dinin ihmal edildiği zamanlarda 
diğer dinamikler bir anlam ifade etmez duruma gelmektedir. Bu nedenle Türk milliyetçiliği 
kendisine hayatiyet veren bütün dinamikleri, birini diğerine tercih etmeden benimsemekte ve ideal 
hedeflere ulaşmak için onlardan yararlanmaktadır.
Türk milliyetçiliğinin esas alındığı dönemlerde adalet, hakkaniyet, insan onuru gibi değerlere saygı 
duyulmuş, herkese eşit muamele yapılmıştır. Toplumu meydana getiren farklı unsurların hiç birine 
baskı ve zulüm uygulanmamış, devletin bekası, insanların mutluluğu ve vatanın korunması için 
herkese eşit hak ve sorumluluklar yüklenmiş, bir anlamda herkes taşın altına elini sokmuştur.
İslam, her dönemde Türk milliyetçiliğinin temel dinamiklerinden ve kültürün belirleyici 
unsurlarından olmuştur. Türk milliyetçiliğini, siyasi faaliyetinin esası olarak kabul eden Milliyetçi 
Hareket Partisi de, şu ana kadarki uygulama ve söylemlerinde bunu açık bir şekilde göstermiştir. 
Ancak Türk toplumunda seküler söylemlerin ve eylemlerin yoğunlaşarak öne çıktığı dönemlerde; 
buna ters orantılı olarak Milliyetçi Hareket Partisi’nde dini duygu ve uygulamaların öne çıktığı, 
toplumda dini söylemlerin arttığı veya din istismarının yapıldığı, dinin siyasallaştığı dönemlerde 
Milliyetçi Hareket Partisi’nin dini kimliğinin ihmal edildiği iddia edilmiştir. Halbuki kırk yıllık 
siyasi hayatında, MHP’nin dini kimliğinde herhangi bir değişme, bir sapma olmamıştır. Onun din 
ile ilgili yönü, siyasi rakiplerinin ve onun varlığından rahatsız oların haksız ve yersiz eleştirilerine 
maruz kalmıştır.
Nitekim Sayın Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi’ni: “Milliyetçiliği 
merkeze alan bir model ile, devlet ve millet uyuşmasını sağlayacak, laik ile diniyi, milli ile 
evrenseli, küresel ile yerliyi, birey ile toplumu milli duruş ile uzlaştıracak tek siyaset seçeneği” 
olarak tarif etmiştir. Ayrıca o, milli birlik ve beraberliğimizin sürdürülmesini, milli değerlerimize 
saygı gösterilmesini, milletimizin yüceltilmesini, milli ve manevi değerlerimizin güçlendirilmesini 
Milliyetçi Hareketin ana ilkeleri arasında saymıştır.
Son yıllarda gelişen söylemlerde Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile özdeşleştirilerek, 
her ikisine birden eleştirilmekte ve bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimize saldırılmaktadır. 
Böylece Türk milliyetçiliği ve Türk devleti, ikisi birden hedef alınarak yıpratılmak istenmektedir. 
Türk milliyetçiliğinin ırkçılık ve şovenizm olarak nitelendiği bu çıkışları yapanların, farklı isim ve 
kisveler altında bizzat kendilerinin mikro milliyetçilik yaptıkları görülmektedir. Bu tür iddialarda 
bulunanlar, diğer etnik ve bölücü unsurlar ile güç birliği yaparak, Türk milliyetçiliği ideolojisine 
saldırmakta, devleti kuran iradeyi ve bizzat devletin kendini hedef almaktadırlar.
Yıllarca önce, sadece Türkler, sadece kendilerinin tebaası durumunda olanlar değil, bütün insanlığın 
karşı karşıya kaldığı sosyal, siyasal ve ahlaki sorunlarla ilgilenmişlerdir. İnsanlar arasında hak ve 
adaletin gerçekleşmesi, mazlum insan ve milletlerin acılarının sona ermesi, ilayı kelimetullahın 
gerçekleşmesi için mücadele etmişlerdir. Türk milliyetçileri günümüzde; çok sınırlı imkanlarla, 
sadece kendi yakın çevresindeki insanlarla ilgilenebilmekte, insanlığın çektiği acıları ruhunun 
derinliklerinde hissedebilmekte, geçmiş ile ilgili de sadece kendilerini bu hale düşürenlerden 
utanmaktadır.
Şu gelinen noktada, içine girmek için can attığımız, her değerimizden fedakarlık yaptığımız 
Avrupa Birliği, işbirliği yaptığımız ve stratejik ortağımız diye ilan ettiğimiz ABD, “Medeniyetler 
ittifakı” ortaklarımız ve “diyalog” için her türlü dini duygularımızı törpülediğimiz toptan Hıristiyan 
dünyası, tarihi hedeflerine ulaşmak için bir dönüm noktasına gelmiştir. Onlar, özellikle, 11 Eylül 
2001 olaylarını bahane ederek, İslam dünyasından kendilerine bulduğu taraftar ve destek ile haçlı 
seferlerini başlatmış, tarihi emellerini gerçekleştirmek için geçmişten daha büyük imkanlar elde 
etmiştir.
Bu tehlikeyi bertaraf etmek ve karşı karşıya kalınan zilletten kurtulmak için, Yüce Allah ve şartlar, 
tarihi misyonuna uygun bir sorumluluğu yeniden Türk milletine yüklemiş bulunmaktadır. Bunu 
yerine getirmek, bu milli ve manevi değerleri bizlere emanet edenlere vefa borcumuzu ödemek, 
tarihin tekerrürüne katkı sağlamak, insanlık onurunu yeniden kurtarmak ve Allah’ın rızasıyla birlikte 
dünya ve ahiret saadetini kazanmak topyekun Türk milliyetçilerinin boynunun borcu olmaktadır. 
Bu görevleri yerine getirecek ruh, akıl, kan ve iman, Türk milliyetçilerinde zaten mevcuttur. 
Sadece onların küçük hesapları ve nefsani duyguları bir kenara bırakarak, birlik ve dayanışma ruhu 
içinde, yeniden Türk, İslam ve insanlık dünyasına hizmet ve ila-yı kelimetullah aşkıyla kızılelmaya 
yönelmeleri gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için bir kırk yıl daha beklemeye imkanımızın 
kalmadığı düşüncesi ile, selam ve muhabbetler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder