MBK içindeki bir grup, en geç iki ay içinde seçim yaptırıp iktidarı sivillere devretmek
düşüncesindeydiler. Bu “siviller” kavramı aslında “İnönü ve CHP” demekti. Oysa Türkeş ve
arkadaşları hemen bir seçim yapılmasına taraftar değillerdi. Çünkü memlekette bir DP gerçeği vardı
ve bu partiye mensup vatandaşlar her fırsatta İnönü iktidarını istemediklerini dile getiriyorlardı.
Türkeş ve arkadaşları MBK’yı bir siyasî parti hâlinde organize etmeyi düşünmüşlerdi. Cemal Paşa
da uygun görmüş ve bu görev Türkeş’e verilmişti. Türkeş bu konuda şöyle diyor; “Bizim görüşümüz
bugün başsız kalmış bir DP’li vatandaş kitlesi var. Mademki ileride demokrasiye dönmekten
bahsediyoruz, bu DP’li vatandaş kitlesini toparlayalım, organize edelim, sonra da seçime gidelim.
Ben öyle zannediyorum ki bu şeklide hareket edersek seçimi kazanabiliriz ve bu seferde seçim
kazanmış iktidar olarak işe devam ederiz. İşte bizim düşüncemiz buydu.”
İktidarın Halk Partisine devredilmesine karşı olan Türkeş ve arkadaşları bir toplantı yaparak
meseleyi müzakere ettiler. Toplantıda alınan kararlar şunlardı;
1. Yalan ihbarlarla ilgili bir bildiri yayımlanacak, bu kabil ihbarlarda bulunanlar hakkında şiddetli
cezalar tatbik olunacağı bildirilecektir.
2. İdare amirlerine bir genelge gönderilerek, vatandaşlara keyfî baskı ve tazyik yapılmasına mani
olunması istenecektir.
3. Milli Birlik Komitesi ve idare mekanizması partiler üstü kalacaktır.
4. Memleket şartları henüz seçime müsait değildir.
O gece varılan fikir birliği komiteye de aynen intikal ettirilmiştir. İhtilâl idaresinin dört yıl daha
iktidarda kalması teklif olunmuş, ayrıca bunun halkoyuna sunulduktan sonra gerçekleşmesi
istenmiştir. MBK’nın 25 üyesi bu önergeyi imzalamıştır. Türkeş ise dört yıl sonra yapılacak
seçimlerde CHP karşısına Millî Birlik Partisi olarak çıkılmasının 27 Mayıs ilkelerine uygun
düşeceğini belirtiyordu. Türkeş, Millî Birlik Komitesinin kuruluş gayesini anlatarak, Komitenin
ihtilâl hareketini başardıktan sonra memlekette köklü reformlar yapmak, müsait seçim zemini
hazırlamak ve seçimlere Millî Birlik Partisi adıyla katılmak için kurulmuş olduğunu söyledikten
sonra şöyle dedi;
“27 Mayıs İhtilâli’nin gayesine ulaşabilmesi için Komitenin kuruluş sebeplerini ortadan kaldırması
lâzımdır. Reformları gerçekleştirinceye kadar idareyi elimizde bulundurmak mecburiyetindeyiz.”
MBK Başkanlığına verilen 25 imzalı bir önerge ile ihtilâl idaresinin dört yıl iktidarda kalması,
bunun için de referandum yapılarak halkın arzusunun tespit edilmesi isteniyordu. Bu önergeyi
imzalayan üyeler şunlardı: Cemal Gürsel, Cemal Madanoğlu, Sıtkı Ulay, Fahri Özdilek, Osman
Köksal, Sami Küçük, Suphi Gürsoytrak, Kamil Karavelioğlu, Suphi Karaman, Muzaffer Yurdakuler,
Kadri Kaplan, Mehmet Özgüneş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Muzaffer Özdağ, Rifat Baykal,
Fazlı Akkoyunlu, Ahmet Er, Dündar Taşer, Numan; Esin, Mustafa Kaplan, İrfan Solmazer, Şefik
Soyuyüce, Muzaffer Karan ve Münir Köseoğlu.
Önergenin okunması üzerine Türkeş yeniden söz aldı. Arkadaşlarıyla aynı görüşte olduğunu,
fakat dört yılsonunda yapılarak seçimlere Halk Partisi’nin karşısında Millî Birlik Partisi olarak
gidilmesinin 27 Mayıs ilkelerine uygun düşeceğini belirtti. Ahmet Yıldız, Haydar Tunçkanat, Şükran
Özkaya, Selahattin Özgür, Emanullah Çelebi, Sezai Okan, Fikret Kıytak, Vehbi Ersü, Mucip Ataklı,
Refet Aksoylu ve Ekrem Acuner önergenin tümüne itiraz ediyorlardı. Bunlar eski görüşlerini ısrarla
savunuyorlar ve seçimlerin en kısa zamanda yapılmasının ve iktidarın seçimi kazanacak partiye
devredilmesinin , böylece 27 Mayıs günü millete yapılan vaadin yerine getirilmesinin gerektiğini
belirtiyorlardı.
Başkan Cemal Gürsel, Türkeş’in görüşüne katıldığını söyleyince, önergede imzaları bulunduğu
hâlde çekimser davranan bazı üyeler de meselelerine sahip çıkmışlardı. Uzun tartışmalardan
sonra, Millî Birlik Komitesinin dört yıllık iktidarda kalması, köklü reformlar yapması, bunun için
referanduma başvurulması ve dört yıl sonra yapılacak seçimlere Millî Birlik Partisi olarak iştirak
edilmesi 11’e karşı 26 oyla kabul edildi. Komite bu kararı 1960 yılının Eylül ayı başında almıştı.
Kararın alınmasından sonra bütün Komite üyelerinin halkla temasa geçmeleri, onların arzularını
öğrenmeleri ve edinecekleri intibaı Komiteye getirmeleri için bir gezi programı hazırlanmış teklif
edilmişti. Bu teklif de kabul edildi ve Komite üyelerini 15 Eylül’de başlamak ve Eylül sonunda
tamamlanmak üzere yapacakları gezileri programlaştırmak için bir komisyon kuruldu. Bu olaylar
cereyan ettiği sıralarda Komite 14’ler, 11’ler, 7’ler ve 5’ler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı.
14’ler grubunu Alparslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Muzaffer Özdağ, Rifat Baykal
Fazıl Akkoyunlu, Ahmet Er, Dündar Taşer, Numan Esin, Mustafa Kaplan, İrfan Solmazer, Şefik
Soyuyüce, Muzaffer Karan ve Müner Köseoğlu; 11 ler grubunu Ahmet, Haydar Tunçkanat, Şükran
Özkaya, Selahattin Özgür, Emanullah Çelebi, Sezai Okan, Fikret Kuytak, Vehbi Ersü, Mucip
Ataklı, Refet Aksoyoğlu ve Ekrem Acuner; 7’ler grubunu Sami Küçük, Suphi Gürsoytrak, Kâmil
Karavelioğlu, Suphi Karaman, Muzaffer Yurdakuler, Kadri Kaplan ve Mehmet; Özgüneş; 5’ler
grubunu da Cemal Gürsel, Cemal Madanoğlu, Fahri Özdilek, Sıtkı Ulay ve Osman Köksal teşkil
ediyorlardı. 14’ler grubunun lideri Alparslan Türkeş, 11’ler grubunun lideri Ahmet Yıldız, 7’ler
grubunun lideri Sami Küçük ve 5’ler grubunun lideri de Cemal Gürsel idi. 14’ler Komiteye hâkim
gruptu ve toplantılardan istediği kararı çıkarmasını biliyordu. Maksadı dört yıl iktidarda kalmak,
daha sonra parti olarak Halk Partisi’nin karşısında seçimlere girmekti.
Türkeş, Komite bu konuda karar almadan önce meseleyi Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal
Gürsel’e de açmış Milli Birlik Komitesinin Millî Birlik Partisi hâline getirilmesi için onun
mutabakat ve muvafakatini almıştı. Gürsel’in talimatı üzerine bazı politikacılarla bu konuda temasa
geçen Türkeş meseleyi Ekrem Alican, Aydın Yalçın ve Necip San’la görüşmüş, hatta partinin
tüzüğünü hazırlamak üzere CKMP Milletvekili olan Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Albay Fuat
Uluç’u görevlendirmişti. 13 Kasım İhtilâli yapıldığı sırada partinin tüzüğü kısmen hazırlanmış
bulunuyordu.
11’ler grubunun maksadı, seçimleri en kısa zamanda yapmaktı. Bunlar böylece 27 Mayıs
İhtilâli’nin hedefine varmış olacağına inanıyorlardı ve Halk Partisi ileri gelenleri ile sıkı temas
hâlinde bulunuyorlardı. Onların görüşlerinden istifade ediyorlar, hatta bu görüşleri zaman zaman
Komite toplantılarına bile getiriyorlardı. 7’ler grubu, 14’ler ve 11’ler arasında denge unsuru olarak
vazife görmek istiyordu. Daha ziyade 14’ler grubuna yatkın fikrî çalışmalarda bulunuyordu.
Çoğunluğu generallerden kurulu 5’ler grubu ise bütün grupların üstünde tarafsız ve uzlaştırıcı bir
politika takip ediyordu. Bununla beraber 5’ler grubu da çok zaman 14’ler grubunun fikri temayülleri
istikametinde hareket ediyorlardı. Aynı tarihlerde İnönü tarafından “Tabiî Senatörlük” olayı ortaya
atılmıştı. Türkeş ve arkadaşları böyle bir şeyin millet huzurunda edilen yemine ihanet olacağını
ileri sürerek buna karşı çıkmışlardı. Sonuçta 26’ya 11 çoğunlukla bu fikir de reddedilmişti.
Türkeş MBK üyesi subayları şu üç kategoriye ayırır;
1. Yarışçılar; Milletimiz kendi ayakları üzerinde kurabilecek kuvvetli ve müreffeh bir seviyeye
getirmek gücünü kendilerinde bulanlar.
2. İstikballerini CHP’ye Bağlayanlar; İktidarı CHP’ye devredince her şeyin düzelebileceğini sanıp
kendilerine teklif edilen ebedî parlâmento koltuklarını ve altın heykelleri hayal eden gafiller.
3. Olaylara Seyirci Kalanlar: Hiçbir mesele ile ilgilenmedikleri için olayların akışına tâbi olanlar.
İşte bu bölünmüşlük ihtilâli yok etmenin başlangıcı olabilirdi. Ayrıca Türkeş grubunun, Tabiî
Senatörlük fikrini reddetmelerinin kendilerine karşı düşmanlığı arttırdığı açıktır. Bir diğer sebep ise
komünistlerin 27 Mayıs’tan azamî ölçüde faydalanma çabası içinde olmaları ve milliyetçi, Türkçü,
aynı zamanda radikal reformcu ve sosyal adaletçi hareketlere karşı her türlü propaganda faaliyetini
gerçekleştiriyor olmalarıydı. İnönü’nün ortaya atmış olduğu ırkçılık ve Turancılık suçlamalarıyla
hem yurt içinde hem de yurt dışında Türkeş’i tanımayan çevrelerde fanatik ve korkunç bir insan
tipi doğmuştur. Bu da 13 Kasım’ın meydana gelmesinde önemli rol oynamıştır
Türkeş, 13 Kasım Hareketi’nin ortaya çıkmasına sebep olarak mason olma tekliflerinin reddedilmesini
gösterirken bir diğer sebep de şuydu; Türk milletini çağdaş medeniyete ulaştırmak, ülkü, kültür
birliği yoluyla manevî bir kalkınma sağlamak sosyal ve iktisadî reformları milliyetçi bir açıdan
gerçekleştirmek amacı gütmek yerine hemen bir anayasa düzenleyerek memleketin yönetimini
hukuk esasına bağlamak yoluna gidenler meşru ve haklı davranışlarına tahammül edemedikleri bir
kısım MBK üyelerine karşı Anayasayı ihlâl ederek bir ihanet hareketinde bulunmuşlardır. Türkeş’in
ifadesinden 13 Kasım Hareketi’ni çok önce sezmiş olduğu anlaşılmaktadır:
“Eylül ayından itibaren komite artık birbirine düşman iki grup hâlindeydi. İnönü’de komite de
olup bitenleri dikkatle takip ediyor ve endişeye kapılıyordu. İnönü yanına partinin ileri gelenlerini
de alarak Gürsel’i ziyaret etti. Kendisiyle uzun bir görüşme yaptı. Ertesi gün görüşmeler alt
kademelerde cereyan etti, fakat gizliliğine son derece dikkat olundu. Ne olmuşsa bu görüşmelerden
sonra olmuş, 13 Kasım İhtilâli ufukta görülmeye başlamıştı.”
Ayrıca Türkeş ve arkadaşları “Kurucu Meclis” fikrine de karşıydılar ve “Millet Şurası” adlı bir
meclisin acele toplanmasını istiyorlardı. Konu hakkında Türkeş şunları söylemektedir; “1960
Ekiminin son günlerinde MBK bir Kurucu Meclis kurulmasını faydalı mülahaza etti ve bunun
için gerekli hazırlıkları yaptırmak vazife ve yetkisini Cemal Gürsel Paşa’ya verdi. Gürsel Paşa’nın
toplanacak Kurucu Meclis’in Anayasasını hazırlamak ve gerekli düzeni yapmak üzere üç kişilik bir
kurul kurduğunu öğrendik. Bunlar CHP’li idiler. Böyle bir kurulun hazırlayacağı Kurucu Meclisin
partizan bir kimliğe bürüneceği yolunda büyük endişelere düştük. Paşa tarafından seçilmiş olan üç
kişinin CHP’li oluşunu şiddetle tenkit ettik ve bunun mahzurlarını belirttik. Kurula tarafsız ilim
adamlarından ve diğer partilerden dört üye daha katılmasını teklif ettik. Toplantı sonuçsuz dağıldı.
Tüm bu olaylar 13 Kasım’a yol açmıştır.”
Türkeş, 13 Kasım Hareketi’ni, 27 Mayıs’ı arkadan hançerleme şeklinde değerlendirmektedir.
Türkeş’e göre; “13 Kasım aynı zamanda bir anayasa ihtilâlidir. Bütün Millî Birlik üyelerini kabul
ve imza ederek ilân ettikleri 27 Mayıs Anayasasının çiğnenmesidir. Bir tarafta Yassıada’da eski
iktidar mensupları Anayasayı ihtilâlden muhakeme edilirken, bir tarafta da 13 Kasımcılar kendi
yaptıkları Anayasayı ayaklar altına alarak 27 Mayıs’ı katletmişlerdir. 27 Mayıs memleketi hızla
kalkındırmak için güzel bir fırsattı. Bu fırsat heder edildi. 27 Mayısçı rolüne çıkmaları ve 27
Mayıs’ı savunur görünmeleri çok hazindir. Bunların yaptıkları 27 Mayıs’ı savunmak değil kendi
çıkarları için 27 Mayıs’ı istismar etmektir.” demiştir.
Türkeş’in 13 Kasım’ın sebepleri üzerindeki görüşlerini özetlemeye çalışalım: “Bizim ne İnönücülere,
ne de Gürselcilere benzer tarafımız vardı. Biz ne havaî iktidar ile sermesttik, ne de şahsî ikbal
peşindeydik. Biz uzun süredir tedavi görmeyen birçok memleket yaralarının kangren olmasını
önlemek istiyorduk. Biz de sabırsızdık ama memleket dertlerinin bir an evvel çözümlenmesi
için...” Türkeş, ihtilâlin iktidarı İnönü’ye devretmek maksadıyla yapılmadığını bütün baskılara
rağmen kendisinin ve arkadaşlarının her zaman bu fikre şiddetle karşı çıktıklarını belirtir. Nitekim
İnönü’nün de daha sonra kendilerine hak veren beyanatlarının olduğuna da eklemektedir. Türkeş, 13
Kasım’ın bir diğer nedeni olarak, MBK’da bir kısım üyelerin siyasî bir ülküden, siyasî, içtimaî bir
gayeden yoksun olmalarını gösterir. Bunun için de CHP’nin ortaya attığı her türlü fikre heyecanla
sarılmışlardır.
MBK içinde ihtilâlin daha ilk günlerinde başlayan görüş ayrılığı 1960 Eylülünün başında artık
çözümlenemeyecek bir hâle gelmişti. 1960 yılının Ekim ayında ise Alparslan Türkeş, Başbakanlık
Müsteşarlığı’ndan istifa etti. 14’ler grubunda çare olarak “komitenin fikirsiz kanadını budamak”
şeklinde görüş ortaya çıkmıştı. İlk olarak 14’lerden Alparslan Türkeş ve Dündar Seyhan’ın
düşündüğü tasfiye hareketi, komite içinde ihtilâlin gayelerine ters düşen 4–5 kişinin ülke dışına
sürgüne gönderilmesi şeklindeydi. Grupta tasfiye hareketini göze alamayan üyeler de mevcuttu.
Onlara göre, karşı tarafla görüşmek suretiyle meseleler halledilebilirdi. Alparslan Türkeş ise ikinci
bir operasyon günlerinin olduğunu ve tedbir almalarının gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.
Kasım ayı başlarında Türkeş, Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay, Numan Esin ve İrfan Solmazer
ile İstanbul’da yaptığı görüşmeler sonunda tasfiyenin yapılmasına karar verilmiş hatta bir de
harekât plânı hazırlanmıştı. Ancak Türkeş’in haricinde diğer dört MBK üyesinin durumu Cemal
Gürsel’e bildirmesi Komite içinde “karşı ihtilâlin” doğmasına sebep olacaktır. 14’lerden daha
erken davranan Cemal Gürsel, 6 Kasım 1960 Pazar günü İstanbul’dan hareket ederek Ankara
Etimesgut Askerî Havaalanı’na inen MBK’nın beş üyesinden Alparslan Türkeş, Orhan Erkanlı,
Orhan Kabibay, Numan Esin ve İrfan Solmazer’in tutuklanmaları için Ankara Komutanı General
Madanoğlu’na emir verdi. Madanoğlu “Komutanım ben onların icabına bakacağım. Bugün acele
etmeyelim” diyerek MBK içinde bir iç hesaplaşmayı başlatmıştı. Bu hadiseden bir hafta sonra 13
Kasım 1960 günü bir baskınla MBK’nın 14 üyesi yakalanarak elçiliklerimiz nezdinde ihdas edilen
müşavirliklere gönderilmiştir.
Kurmay Albay Alparslan Türkeş’in Gazi Osman Paşa Kader Sokak’taki özel konutuna saat
9.30’da gelen sivil bir görevli Cemal Paşa’nın mektubunu tebliğ etmek istemiş, bunu kabul
etmeyen Türkeş’in kapısı kırılmak suretiyle tebliğ işlemi, zor kullanılarak yapılmıştır. Cemal
Paşanın mektubunda Türkeş’in MBK üyeliğinin sona erdiği bildirilmekte, ikinci bir emre kadar
evden çıkmaması istenmekteydi. Türkeş hatıralarında o andaki tutukluluk hâlinden kurtulabilse idi
güvendiği birliklerle irtibata geçmek suretiyle karşı harekâtı bastırabileceğini ifade etmiştir. Ancak
Türkeş düşündüğünü gerçekleştirememiş gelişmeler karşısında sessiz kalmıştır.
27 Mayıs İhtilâli’ni gerçekleştiren Millî Birlik Komitesi 38 kişiden meydana gelmişti. İçlerinden
General İrfan Baştuğ bir trafik kazasında ölünce, Komite 37 kişiye düştü. 13 Kasım 1960
Operasyonunda ise, bu üyelerden 14’ü daha uzaklaştırılıyor, yurt dışına sürgün ediliyordu. 14’lerin
yeni görev yerleri şöyleydi;
Alparslan Türkeş: Yeni Delhi (Hindistan)
Orhan Kabibay: Brüksel (Belçika)
Orhan Erkanlı :Mexico City (Meksika)
Münir Köseoğlu :Stockholm (İsveç)
Mustafa Kaplan :Lizbon (Portekiz)
Muzaffer Karan :Oslo (Norveç)
Şefik Soyuyüce :Kopenhag (Finlandiya)
Fazıl Akkoyunlu :Kâbil (Afganistan)
Rıfat Baykal :Tel-Aviv (İsrail )
Dündar Taşer :Rabat (Fas )
Numan Esin :Madrid (İspanya)
İrfan Solmazer :Lahey (Hollanda )
Muzaffer Özdağ :Tokyo (Japonya )
Ahmet Er :Trablus (Libya )
Türkeş, 27 Mayıs ihtilâli ile ele geçirilen iktidar dönemlerinde Türkiye’nin temel meselelerini
çözme yolunda bazı teşebbüslerde bulunmayı önemli bir fırsat olarak görmüştü. Türk Kültür Birliği
Teşkilâtının kurulması, eğitim seferberliği, yedek subayların eğitim hizmetlerinde kullanılmaları
hep bu tür teşebbüslerin ürünleriydi. Türkeş daima “Millî eğitim davası çözülmeden hiçbir davanın
muvaffak olmasına imkân yoktur.” düşüncesindeydi. Alparslan Türkeş’in yaptığı bir konuşmada,
ihtilâli tarifi ve konuyla ilgili benzetmeleri oldukça ilgi çekicidir; “İhtilâl bir deniz fırtınasına benzer
Rüzgâr kesildikten sonra dalgalanmalar devam eder. Bugün bu çalkantıları durdurmak için dalga
kıran olmaya çalışanların o günkü fırtınada sürüklenmelerini kendileri için bir suç saymıyorum.
İhtilâlci ile maceracı arasındaki fark, doktor ile kasap arasındaki farka benzer. Doktor da bıçak
kullanır kasap da. Ancak doktor yaşatmak, kasap öldürmek için. İhtilâlci de cemiyet yarasını
deşmek için çoğu hâllerde bi-günah kimselere zarar vermeye mecbur kalır. Bu eşyanın tabiatında
bulunan zarurî bir ıstıraptır. 27 Mayıs Operasyonunu ayıplarken bu ıstırabın en az olmasına çalışıldı.
Başarıldı da. Ancak nekaheti uzun ve ıstıraplı oldu. Zira operatörler ortadan çekildi, yerlerini kasap
çırakları aldı”.
27 Mayıs İhtilâli’nde Türkeş’in diğer komite üyelerinden farklı ve mümeyyiz yönleri mevcut
idi. Türkeş ihtilâl komitesinde daha işin başından itibaren ne yapmak istediğini bilen, plân ve
stratejisini ona göre kuran ve ele geçirdiği fırsatlardan bu yolda istifade etmesini bilen bir kurmay
subay olarak temayüz etmiştir. Türkeş bu özelliği ile çeşitli kimselerin dikkatlerini üzerine çekmiş
ve onların tek hedefi olmuştur. Türkeş milliyetçi ruh ve heyecan ile Türkiye’nin tarihî gelişimi
içinde çözümlenememiş, temel meseleleri çözeceklerine samimiyetle inanmıştır. Türkeş, 27 Mayıs
İhtilâli ile bozulan, zedelenen millî birlik ve beraberlik ruhunu yeniden ihya etme gayreti içinde
olmuştur. İhtilâlin kin ve nefret tohumları ekmesine engel olmaya çalışmıştır. Bu düşüncelerini en
iyi ifade eden de, şüphesiz ilk radyo konuşmasıdır. Türkeş kansız bir ihtilâl düşünmüştür. Daha ilk
günlerde Bayar ve Menderes ile konuşmuş DP yöneticilerinin yurt dışına gönderilmelerini arzu
etmiştir. Fakat iktidar koltuğu için hırs ile yanıp tutuşan zihniyetin mukavemeti ile Türkeş ihtilâl
bünyesinden koparılarak yurt dışına sürülmüştür. Türkeş oradan bile devlet ve hükümet başkanına
mektuplar göndererek idamlara engel olmaya çalışmıştır.
Sonuç olarak 27 Mayıs İhtilâli’ni en güzel Alparslan Türkeş’in değerlendirmesi ifade etmektedir;
“Ben 27 Mayıs tecrübesini geçirdikten sonra, o kanaate vardım ki, ihtilâl yoluyla bir memlekete
hizmet etmek mümkün değildir. Ne kadar eksik, ne kadar aksayan tarafları olursa olsun hukuk
yoluyla bir memlekete bir millete hizmet en iyi yoldur. İhtilâl otoriteyi yıkar, anarşi başlar. Bu
anarşiyi durdurmak, yeniden otoriteyi ve düzeni kurmak çok güç bir meseledir. Ve memleket
bundan zarar görür. Bunu ben içinde bulundum, fiilen yaşadım, Memleketin aydınlarına, vatansever
insanlarına tavsiyem şudur; “En kötü hukuk nizamı, en iyi ihtilâlden iyidir”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder