Türkler tarihin derinliklerinden buyana aile ve akrabalık ilişkileri güçlü bir toplum olarak
bilinmektedir. Atalarına, devlet adamı ve başkanlarına saygılıdırlar. Devlet ve vatanlarına
bağlıdırlar. Misafirperver, kadınlara hürmetkardırlar. Milli ve manevi değerleri için ölümü göze
alacak kadar cesurdurlar.
El-Cahız; “vatan sevgisi bütün insanlara şamil, beşere has bir histir. Fakat bu his; Türklerde başka
milletlerden daha fazladır” der. Aynı şekilde Türkistan’ın İslamlaşmasında büyük emeği geçen
Kuteybe b.Müslim: “Türkler vatanlarına çok bağlıdırlar, vatanları için çırpınırlar. Hiçbir zaman
vatanların unutmazlar. Nereye giderlerse gitsinler, vatanlarına bağlıdırlar. Türk’ü diğer milletlere
üstün kılan amiller bu hususiyetlerdir ve bunu Türkler çok iyi bilirler.” Diyerek benzer şekilde
gözlemlerini ifade etmektedir.
İslam da benzeri hüküm ve emirler getirmiştir. Bunda da ana-baba hakkı, aile ilişkileri, iffet, namus
ve haya gibi manevi duygular, akraba, fakir ve mazluma yardım, vatan ve devlete bağlılık, Allah ve
vatan için cihat gibi duygular hep ön planda yer almıştır. Dolayısıyla Türklerin bu yeni dini, kendi
inanış, örf, adet ve gelenekleriyle uyum sağlamada zorlanmamış ve bir anlamda, Türkler, İslam
sayesinde yeni kazanımlar elde ederek tarih ve gelenekten gelen milli duygularını bilemişlerdir.
Uzun yıllar Türkler dünyada hakim unsur olmaları dolayısıyla azınlık durumuna düşmemiş,
başkalarının boyunduruğu altına girmemiştir. Zaman zaman bunalımlı dönemler yaşanmış ise de
bunlar çok uzun süreli olmamıştır. Dolayısıyla onların milliyetçilik anlayışı, devletin bekası yerine,
devlet içinde yaşayan farklı kesimlerin huzur ve güven esasına endekslenmiştir. Zira onlar Osmanlı
devletinin sonuna kadar devletin bekası problemiyle karşılaşmamış ve onu korumak için özel
gayretlere ihtiyaç duymamıştır. Günümüzde Batı’da anlaşılan ve uygulanan şekliyle milliyetçilik,
Türk Milliyetçiliğindeki manevi karakterlerden mahrum olarak ortaya çıkmıştır.
Milliyetçilik, her zaman ve her yerde bir azınlık hareketi olarak başlamıştır. Osmanlı Devleti
döneminde de ilk milliyetçilik hareketleri Türk asıllı olmayanlar tarafından başlatılmıştır ve bunların
bir kısmı da, bugün kan ve gözyaşı bataklığında debelenen Müslüman topluluklar olmuştur. Onların
Osmanlı devleti aleyhine giriştikleri bu yıkıcı faaliyetlere karşılık, devletin kurucu ve hakim unsuru
olan Türkler arasında, devlete, vatana, millete ve dine sahip çıkma adına, milliyetçilik hareketi
doğmuştur.
Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği; Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyenlerin tahriklerine kapılan
Yunan, Bulgar, Sırp, Ermeni, Arnavut, Arap ve diğer unsurların milliyetçilik ve ayrılık duygularının
tesiri altında, bir nefis koruması gayesi ile meydana gelmiş ve hiçbir zaman haksız ve tecavüzkar
olmamıştır.
Türkçülük ve Türk milliyetçiliği; Türk milletinin ilim, sanat, ziraat, iktisat, kültür ve diğer her
alanda, milli gelenek ve milli bünyeye uygun bir şekilde kalkındırılmasını, içte ve dışta her çeşit
saldırganlıklara karşı korunarak hür ve müstakil olarak yaşatılmasını hedef tutan bir ülküdür.
Bu ülkü başkalarının haklarına saygı gösteren, bunu halka hizmeti Hakk’a hizmet anlayışıyla
yapan bir ülküdür. Türk milliyetçiliğinin temelinde insan sevgisi ve Allah korkusu bulunmaktadır.
Nitekim Merhum Başbuğ da : “Ben Türk milletini; Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve
faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu,
Allah yoluna çağırıyorum” diyerek Türkçülük ve Türk milliyetçiliğinin kuru bir ırkçılık olmadığını
söylemiştir.
Bugün milletler arası mücadelede kazanmak ve tarihin derinliklerinde boğulmamak için,
milli kültürümüzü, tarihimizin mayasıyla yoğurmaya, dinimizin ruhuyla doldurmaya ve vatan
topraklarında beslemeye mecburuz. Vatan topraklarından beslenmeyen, kendi neslinden kan,
İslam’dan ruh ve Türkün tarihinden hayat almayan Türk kültürü düşünülemez. Zira kültür taklit
edilemez, nakledilemez, kopya edilemez, medeniyet ürünleri gibi satın alınamaz. Türk milleti ve
devletinin bekasının garantisi olan Türk kültürü ve o kültürün devamını isteyen Türk milliyetçiliği
davası, bu milletin şahsiyet davasıdır. Dolayısıyla bu dava bizim milli davamız ve bizim eserimiz,
bizim irademizin ürünü olmalıdır.
Milliyet duygusunun temel özelliği ayırt edici olmasıdır. Yani insanlar başka milletten ve kültürden
insanlarla karşılaştıkları zaman bu duygu söz konusudur. Milli hasletlerin bozulması veya
kaybolması tehlikesi bu duyguyu tetiklemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder