10 Eylül 2014 Çarşamba

Menderes ve Arkadaşlarının İdamı Meselesi

Yassıada duruşmaları 14 Ekim 1960’da başlatıldı. Demokrat Partilileri yargılamak üzere kurulan 
Yüksek Adalet Divanı adlî ve askerî yargıçlardan meydana gelmekteydi. Salim Bozal’ın mahkeme 
başkanı, Ömer Altay Egesel’in ise başsavcı olduğu mahkeme, verdiği ölüm ve ağır hapis cezalarıyla 
olağanüstü dönemlerdeki askerî rejim hukukuna aykırı davranışlarıyla tarihe geçmiştir. Yassıada’da 
11 ay süren mahkemelerde 592 kişi yargılanmış, 288 kişi hakkında idam cezası istenmiştir. Sonuçta 
Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edilmiş, 31 kişi ömür boyu hapse, 
418 kişi 6 aydan 20 yıla kadar çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır. 123 kişi beraat etmiş, 5 kişinin 
davası düşmüştür.
Türkeş, MBK’ya yapılan bütün baskılara rağmen DP’li milletvekillerinin tutuklanmasına 
hatta hükümet mensuplarının bile hapis edilmesine lüzum olmadığını, bunların hepsinin yurt 
dışına gönderilmelerinin uygun olacağı görüşünde idi. Cemal Gürsel de ona katılıyordu. Hatta 
Türkeş, Dışişleri Bakanı Selim Sarper ile bu konuda görüşmüş, Dışişleri bakanı yabancı devlet 
temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda İsviçre Hükümeti’nin DP liderlerini kabul edeceklerini 
öğrenmişlerdi. Ancak MBK bu duruma büyük tepki gösterince mesele bir müddet durdurulmuştur. 
Bu engeller karşısında DP liderlerinin yurt dışına gönderilmeleri mümkün olmadı. Ancak 
Türkeş, Yüksek Adalet Divanından idam kararının çıkması durumunda bu kararların MBK’nın 
tasdikinden geçmesini hükme bağlatmıştı. Böylece idam kararları çıktığı takdirde bu hükümlerin 
tasdik edilmesini engellemeyi düşünmüştür. Fakat Alparslan Türkeş’in plânlarını bozan ve hesapta 
olmayan gelişme, 13 Kasım’da 14’lerin sürgüne gönderilmeleriyle ilgili gelişmelerdir. Böylece 
idamlar önündeki en büyük engel olan Türkeş’in lideri olduğu 14’ler grubu saf dışı bırakılmış ve 
Cumhuriyet tarihimizdeki hazin sonu hazırlanmıştır.
Yassıada’da idam kararlarının çıkacağını hisseden Alparslan Türkeş, Hindistan’da sürgünde 
olmasına rağmen Dışişleri Bakanı Selim Sarper vasıtasıyla Cemal Gürsel’e gönderdiği mektupla 
idamlara karşı çıkmıştır. Türkeş, 1960 yılı Haziran aylarının başlarından itibaren başlayan Yassıada 
olayına görevde kaldığı 6 ay boyunca karşı çıkmış, Menderes ve arkadaşlarına verilebilecek en ağır 
cezanın sürgün olması gerektiği hususundaki düşüncelerini sonuna kadar savunmuştur. Alparslan 
Türkeş’in Cemal Gürsel’e gönderdiği 7 Eylül 1961 tarihli mektubu tarihî önemine binaen aşağıya 
alınmıştır;
“Orgeneralim, Yeni Delhi, 7 Eylül 1961 Size asla yazmak niyetinde değil idim. Fakat bugün 
memleketin yüksek menfaatleri bakımından bazı hususların dikkatinize sunulması zaruri oldu. 
Şöyle ki: Yüksek Adalet Divanı birkaç güne kadar eski iktidar mensupları hakkında hükmünü 
verecektir. Adaletin hükmüne müdahale etmek ve daima hürmetkâr bulunmak şarttır. Ancak, 
hükümlerin infazı yurtta mevcut durumun nezaketi göz önüne getirilince, ayrıca incelenmeğe 
değer görülmüştür. Yüksek Adalet Divanı’nın vereceği cezalar içinde idam hükümleri mevcut 
bulunduğu takdirde bunların tadil edilerek hafifletilmek cihetine gidilmesi çok faydalı olacaktır. a) 
Çünkü İdam cezalarının infazı, 13 Kasım’dan beri atılan çok hatalı adımlar dolayısıyla memlekette 
meydana gelmiş olan huzursuzluğu daha çok arttıracaktır. b) Ölüm cezalarının infazı, yurt dışında 
da milletimiz ve devletimiz aleyhinde tepkilere yol açacaktır. c) Ölüm cezalarının infazı hâlinde, 
milletimizi bölen kin ve garaz duyguları şiddetlenecek ve 27 Mayıs’ın amacı olan Millî Birlik 
ruhunun geliştirilmesini güçleştirecektir. ç) Yukarıda sıralanan mahzurlarına karşılık, cezaların 
infazı ile memlekete sağlanacak hiçbir fayda yoktur. Esasen siyasî suçlardan dolayı, ölüm cezaları 
verilmesi bugünün insanlık duygularına uymamaktadır. Buraya kadar sıralanan mütalâalara ilâveten, 
hukuk bakımından da şu hususların incelenmesi lüzumludur. 1- Yüksek Adalet Divanının vereceği 
idam kararlarının nihaî incelenmesi, bununla ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tek meşru 
yasama organı bulunan 27 Mayıs Milli Birlik Komitesi’ne ait idi. 2- Bugün ise, yasama organı 
yalnız başına 13 KASIM KOMİTESİ değil, Temsilciler Meclisi ile birlikte Komite’den meydana 
gelen Kurucu Meclis’tir. 3- Türk Anayasası’na göre, idam hükümlerinin nihaî incelenmesi, yasama 
organlarına aittir. Şu halde, bugün Yüksek Adalet Divanı’nın vereceği idam kararlarının yalnız 
13 Kasım Komitesi’’nce incelenmesi hukukî ve meşru olamaz. Aksi hâlde, millet ve tarih önünde 
sorumlu olacağınızı hatırlatırım.
Saygılarımla, Alparslan Türkeş”
Mektup incelendiğinde Türkeş’in idam cezalarına karşı çıkması, siyasî, sosyal ve hukukî temellere 
dayandığı görülmektedir. İdamların ülkede huzursuzluğa yol açacağını ve bölünmelere sebep 
olacağını savunan Türkeş aynı zamanda ülkenin dış itibarının da zedeleneceğine işaret etmiştir. 
Hukukî açıdan ise 13 Kasım tasfiyesi ile meydana gelen yeni MBK’nın idam kararlarını incelemesi 
ve onaylamasının hiçbir hukukî dayanağının olamayacağının iddia ederek, idamları engellemeye 
çalışmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder